Duygusal Tepkileri Yönlendiren Bölge: Amigdala

amigdalaBeynimizin Amigdala Bölgesi Duygusal Tepkilerin Kaynağıdır

Yaradılışımız dış dünyaya ait beynimize gelen bilgilerin % 80’lik kısmını görme organımız aracılığı ile gerçekleştirir. Lens tarafından retinada odaklanan görüntü, elektrik sinyallerine dönüştürüldükten sonra saniyenin binde biri gibi bir zaman diliminde, optik sinirler aracılığıyla beyne ulaştırılır. Her iki gözden ayrı ayrı elde edilen sinyaller, bakılan cisme ait bütün özellikleri içerir. Beyin de iki gözden gelen görüntüleri tek bir görüntü halinde birleştirir. Nesnenin biçimini ve rengini ayırt eder, ne kadar uzakta olduğunu saptar. Kısacası nesneleri gören göz değil beyindir. Gözlerden gelen elektrik sinyalleri beynin arka kabuğunda yer alan primer görme alanına ulaşır. Bu merkez 2.5 milimetre kalınlığında ve birkaç santim genişliğindedir. Altı tabaka halinde yüz milyon nöron (sinir hücresi) içerir. Uyarı önce dördüncü tabakaya gelir. Burada analiz edildikten sonra diğer tabakalara dağılır. Bu merkezde her nöron bin kadar nörondan uyarı alır ve bin kadar nörona uyarı gönderir.

Görsel sinyaller retinadan sinirler aracılığı ile beynimizin talamus bölümüne iletilirken beyin görüntüye yönelik tepkileri de belirler. Eğer tepki duygusal ise duygu repertuvarının kaynağı olan amigdalaya baş vurulur. Retinadan iletilen bilginin potansiyeli (şok edici durumlar) yüklü ise bu defa talamusa ulaşan bilgilerden bir kısmı direkt amigdalaya geçer ve hemen duygusal tepkinin başlamasına neden olur. Bu noktada görsel korteksin ne olup bittiğini anlamasına fırsat yoktur. Bundan sonra korteksin yapabileceği tek şey amigdalanın emrettiği tepkileri oluşturmaktır.

Bireysel Davranışların Temeli Beyindeki Amigdala Bölgesi Olabilir mi?

Bilimsel araştırmalar beynimizdeki amigdala bölgesinin kişisel davranışlardan sorumlu olduğunu saptamıştır. Bir tehlikeye maruz kaldığımız zaman “Bu benim nefret ettiğim bir şey mi? Bu bana zarar verir mi? Bu benim korktuğum bir şey mi?” gibi sorularla beyin uyarılır ve eğer bu soruların cevabı ‘’evet’’ ise, amigdala sinirsel bir alarm şeklinde anında tepkiler verir ve beynin geriye kalan kısımlarına, “kriz var” mesajını iletir. Amigdalanın beyinle zengin bir iletişim ağı mevcuttur. Acil bir durumda beynin büyük bir bölümünü kontrol eder ve yönlendirir. Limbik sistemdeki yapılar öğrenme ve hatırlama süreçlerinin, amigdala ise duygusal durumların uzmanıdır.

Duygusal tepkilerimizi amigdala bölgesinin yönettiğinin bilinmesine rağmen, amigdalanın henüz tüm işlevleri tam olarak bilinmemektedir. Bilim adamları şu sorulara hala cevap verememişlerdir:

– Beyin duygusal görüntüyü nasıl ayırt eder ve amigdalaya göndermesi gerektiğini nereden bilir?

– Amigdala tüm insanlarda hemen hemen aynı yapıda olmasına rağmen, insanların aldıkları riskler, korku eşikleri, sosyal tercihleri neden farklıdır?

Bilim adamları bu değişimleri “Neurod2” adlı bir gene bağlamışlardır. Çünkü kobaylar üzerinde yapılan deneylerde, beynin amigdala bölgesindeki geni eksilttiklerinde, kobayların korku duygularında azalma olduğunu ve büyük risklere girmeye başladıklarını saptamışlardır. İnsanda da bu gen vardır. Fakat bu noktada cevaplanması gereken sorular vardır:

Risk alıp almamamızı, arkadaş sayısı tercihimizi, hobilerimiz ve zevklerimizi bu gen ve bu genin oluşturduğu genetik şifreleme belirleyebilir mi? Diğer bir ifadeyle karakterimizi ve duygusal tercihlerimizi beynin içindeki küçücük bir et parçası belirleyebilir mi? Elbette ki bu soruların cevabı “hayır”dır.

Peki duygularımızı asıl belirleyen nedir?

Amigdala Bölgesi Olmazsa Neler Olur?

Amigdalası alınan genç bir insanın yaşamı; olayların duygusal anlamını değerlendirmekte yetersizlik, bir anlamda duygusal bir körlük haline dönüştüğü için büyük ölçüde değişmiştir.

Bu kişi insanlarla iç içe yaşamayı seven, çok iyi konuşabilen bir yapıya sahip iken, yakın arkadaşlarına karşı kayıtsız kalarak, hatta anne ve babasını tanıyamaz bir halde, herkesten uzak yapayalnız yaşamayı tercih etmiştir.

Bu kişide bütün duyguların yerini büyük bir sessizlik ve duygusuzluk halinin aldığı gözlemlenmiştir.

Otizm Hastalığının Sebeplerinden Biri Bu Kişilerin Amigdalalarında Daha Az Sinir Hücresi Bulunmasıdır

Beynin derinlerine yerleşmiş ve badem şeklinde bir oluşum olan amigdala, başka insanların duygularını anlamamızda yardımcı olan bir bölgedir. Araştırmalar bölgenin özellikle otizmdeki korku duygusunda önemli bir rolü olduğunu göstermektedir. Ancak bilim adamları bu bölgenin çeşitli zihinsel durumlarla da ilişkili olduğunu düşünmektedirler.

Örneğin sosyal ilişkilerden kaçınma ve başkalarının duygularını anlayamama gibi özellikleri olan otizm hastalığına sahip insanların amigdalalarının normalden daha az sayıda sinir hücresi içerdiği belirlenmiştir. Ancak yağ, su ve proteinlerin oluşturduğu bir yapının insanın benliğini meydana getirmesi, insanı algılayan, düşünen, sevinen, tepki veren, gurur duyan, heyecanlanan, korkan, sosyal ilişkiler kuran  bir varlık yapması kuşkusuz ki mümkün değildir. Göze ihtiyaç duymadan görebilen, kulağa ihtiyaç duymadan işitebilen, beyne ihtiyaç duymadan düşünebilen, insanın “ruhudur”.

Kaynak: SonYorumHaber

Derleme:Algı

Dünya Sağlık Örgütü ‘nden Aşı Çağrısı

cocuk-asiDünya Sağlık Örgütü, bazı Avrupa ülkelerinde görülen kızamık salgınlarının, Avrupa kıtasında bu hastalığı 2015 yılında ortadan kaldırma planlarını tehdit ettiğini açıkladı. Örgüt, kıta genelinde acil aşı kampanyaları düzenlenmesi gerektiği uyarısında bulundu.

Sağlık uzmanları, 2015 hedefini yakalamak için henüz çok geç olmadığını ancak bunu başarmak için olağanüstü bir çaba sarf edilmesi gerektiğini belirtiyor.

Teorik olarak kızamık hastalığını, tıpkı 1980’de çiçek hastalığında olduğu gibi,tamamen ortadan kaldırmak mümkün. Dünya Sağlık Örgütü’nün Avrupa bölgesini oluşturan Portekiz’den Özbekistan’a kadar uzanan 53 ülke, hastalığın kıtada yayılmasını engelleme vaadinde bulundu.

Ancak geçen yıl İtalya ve Fransa’da ortaya çıkan salgınların ardından, bu yıl da İngiltere, Türkiye, Ukrayna ve Romanya’da kızamık vakalarının sayısında artış görülüyor.

Örgüt’ün Avrupa Aşılama Birimi’nden Robb Butler, ‘2015 hedeflerine ulaşılamayacağını söylemek için henüz erken, ancak bu hedefe ulaşma olasılığı tehdit altında. Bunun aksini düşünmek saflık olur” dedi.

Kızamık, kabakulak ve kızamıkçık hastalıklarına karşı kullanılan karma aşı MMR’dan iki doz kullanılması, hastalığa karşı neredeyse tam bir koruma sağlıyor. Kızamık çok bulaşıcı olsa da, halkın yüzde 95’inin aşılanması, hastalığın yayılmasını tamamen durdurabiliyor.

1998 yılında ortaya atılan, MMR aşısıyla otizm arasında bir bağlantı olduğu iddialarının doğru olmadığı daha sonra kanıtlanmış olsa da, söylentiler ve yanlış inanışlar, düzenlenen kampanyaları olumsuz etkiliyor.

Eldeki veriler bazı ülkelerde aşılanma oranının bu hedefin altında kaldığını, oranın yüksek olduğu ülkelerde bile kimi bölgelerde aşılanmamış kişilerin yoğunluğunun fazla olduğunu gösteriyor.

HEDEFLERE ULAŞMAK KOLAY OLMAYACAK

İskandinavya’da ve bazı orta ve doğu Avrupa ülkeleri, hedeflenen yüzde 95 oranını yakalamış durumda. Slovakya Sağlık Bakanlığı, 1998’den bu yana kendi vatandaşları arasında herhangi bir vakaya rastlanmadığını, hastalığın sadece ülke dışından gelen kişilerde görüldüğünü açıkladı.

Ancak Örgüt’ün Avrupa Bölgesi’nde yer alan 53 üye ülke genelinde hedeflere ulaşmanın kolay olmayacağı belirtiliyor. Salgının görüldüğü ülkelerden İngiltere’de yeni aşı kampanyaları başlatıldı. Bu çerçevede, iki doz MMR aşısı yapılmamış bir milyon çocuğun aşılanması hedefleniyor.

Ancak Robb Butler diğer ülkelerin de, henüz salgın başlamadan harekete geçmeleri gerektiği uyarısında bulunuyor.

“Avrupa çapında, üye ülkelerin İngiltere’de olduğu gibi, çocuklar ve gençler için aşı kampanyaları başlatmasını bekliyoruz. Aşılanma oranının yüzde 97’ye ulaştığı bazı ülkelerde bile hâlâ aşılanmamış bölgeler var” diyen Buttler bu ülkelerde de hızla aşılama yapılması gerektiğini belirtiyor.

Kaynak: GerçekGündem

Otist çocuklar, hereketleri otist olmayanlara göre iki kat daha hızlı görüyor

otistYapılan araştırmada otist çocukların hereketleri otist olmayanlara göre iki kat daha hızlı gördüğü ortaya çıktı.

Uzmanlar bu durumun neden otist çocukların parlak ışığa ve gürültüye duyarlı olduğunu açıklayabileceğini belirtti.

Otist çocukların basit bir hareketi kendi yaşındaki diğer çocuklara göre iki kat daha kızlı gördüğü belirtildi. Yapılan araştırmada uzmanlar hareketlere karşı bu hiper duyarlılığın hastalığın nedenleri konusunda ipucu verebileceğini düşünüyor. Bulgular bazı otist insanların neden parlak ışığa ve gürültüye duyarlı olduğunu açıklayabilir.

Araştırmayı yapan ekipte yer alan Rochester Üniversitesi’nden Duje Tadin “Biz otizmin bir sosyal bozukluk olduğunu düşünüyoruz çünkü bu durumdan muzdarip olan çocuklar sık sık sosyal etkileşim ile mücadele ediyor.

Ama bazen dünya hakkında bildiklerimizin duyularımızdan geldiğini ihmal ediyoruz. Kişinin arnormallikleri nasıl gördüğü veya duyduğu onun sosyal iletişimine belirleyici etki yapabiliyor” dedi.

Daha önceki araştırmada otist insanların resimleri görme yeteneklerinin gelişmiş olduğu bulunmasına rağmen ilk kez bu çalışmada hareketlere karşı çok duyarlı oldukları ortaya çıktı. Journal of Neuroscience dergisinde kaleme alınan araştırmadadaki bulgular Tadin’in yanı sıra Yale Üniversitesi’nden Jennifer Foss-Feig ve Vanderbilt Üniversitesi’nden diğer uzmanlar tarafından elde edildi. Çalışmada 20 otist çocuk ve 26 tipik gelişimini sağlayan çocuk üzerinde inceleme yapıldı.

Katılımcı çocukların yaşları 8 ila 17 arasında değişiyordu ve bu kişilere küçük video klipler gösterildi. Araştırma sonunda otist çocukların hareketlere aşırı duyarlı olduğu görüldü. Bu da onların neden parlak ışıktan ve güürültüden rahatsız olduklarını açıklayabilir.

Kaynak: İnternetHaber

Otizm hastası oğlunu büyük bir fedakarlıkla hayata kazandırdı ancak…

anne-ve-ogluAnkaragücü taraftarı, yazı yazmayı, gezmeyi, kahveyi, reklamları çok seviyor. Sosyal paylaşım sitelerini ve Türkiye’nin gündemini takip ediyor, sorular soruyor ve sorulara bir çırpıda cevap veriyor. Abdüssamet Bezci (23), otizmli olduğunun bilinciyle hem Engelliler Haftasını hem de “O olmasaydı ben ne yapardım” dediği annesinin Anneler Günü’nü kutluyor.

Hacer Bezci ve otizm hastası oğlu Abdüssamet Bezci, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, beynin gelişimini engelleyen otizmle mücadelelerini AA muhabirine anlattı.

Hacer Bezci, bir evlada sahip olmak için 11 yıl sabırla beklediklerini, Abdüssamet’in bir mucize gibi hayatlarına girdiğini ancak kıymetli oğullarının kendisine hiç tepki vermediğini anlayınca yılmadan, bıkmadan, umutla ve sabırla iletişim kurmayı denediğini söyledi.

“O hiç karşılık vermezdi, anne bile demezdi” diyen Hacer Bezci, şimdiyse oğlunun liseyi bitirdiğini, özel eğitime devam ettiğini ve yaşama sevinciyle dolu genç bir adam haline geldiğini ifade etti.

Anne Bezci, oğlu için çok mücadele verdiğini, özellikle çocukluk zamanlarında yokluk nedeniyle büyük sıkıntılar yaşadıklarını, kağıt bile alamadıkları için oğluna halının üzerine parmağıyla harfler çizerek yazıyı öğrettiğini belirtti.

“Oğluma ulaşmanın yollarını aradım ve sonunda buldum”

Hem annelik hem babalık yapmanın yükünü taşıyan Hacer Bezci, kalça kemiği erimesi nedeniyle yürümekte zorlandığını, bir bacağı yaklaşık 4 santimetre kısalmasına, diğerini de hareket ettirmekte zorlanmasına ve duyduğu acıya rağmen, oğluna bakacak kimse olmadığı için ameliyat olmayı bile düşünmediğini anlattı.

Otizmin çok zor bir hastalık olduğunu vurgulayan Hacer Bezci, Abdüsamet’in önceleri eşyaları kıran, etrafı dağıtan, iletişim kurulmayan bir çocuk olduğunu ancak artık bunları aştıklarını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kendi kendime Abdüssamet’e nasıl yaklaşabilirim diye düşündüm. Oğluma ulaşmanın yollarını aradım ve sonunda buldum. Annelere tavsiyem, çocuğu anlamıyor diye pes etmesin. Ben de oğlumun beni anlamadığını sandım yıllarca ama yılmadım. Şimdi okuyor, yazıyor, geziyor, çevresindekilerle sohbet ediyor. Böyle olacağını hiç tahmin etmezdim fakat şimdi o benim dayanağım oldu.”

Hacer Bezci, yaşadıkları onca şeyden sonra doktor ve öğretmenlerin de yardımlarıyla artık Abdüssamet’in pek çok konuda ilerleme kaydettiğini belirterek, artık oğlunun kendisine baktığını, yürürken koluna girip destek olduğunu, çantasını tuttuğunu, eğilemediği için çorap ve ayakkabısını giydirdiğini ve market alışverişlerinde, dönüşünde kahve yapılması şartıyla poşetleri taşıdığını söyledi.

“Benim hayatımdan da güzel dizi olur”

Oğluna bakarken geçmişin de hatırlattıklarıyla gözleri dolan anne Bezci, “Abdüssamet’in hayatı mucizelerle doludur” dedi.

Çocukluğundan beri Çarkıfelek yarışmasını çok seven Abdüssamet Bezci’nin telefonla katıldığı programda araba kazandığını da anımsatan Hacer Bezci, bir arkadaşının tavsiyesiyle kitap yazmaya başladığını ancak yazarken, geçirdiği zor günleri yeniden yaşadığını fark edince yazmayı bıraktığını kaydetti.

“Benim hayatımdan da güzel dizi olur” diyerek, annesine destek veren Abdüssamet Bezci, annesinin kendisi için çok büyük fedakarlıklarda bulunduğunu, “Benim biricik annem, Allan senden razı olsun. Sen olmasan, bu dünyada başka kim olurdu yanımda” sözleriyle dile getirdi.

Kaynak: Haberciniz.biz

Doktorlar ‘ayakkabısını bile bağlayamaz’ demişti

doktorlar-ayakkabisini-bile-baglayamaz-demisti14 yaşındaki Barnett, bir tür otizm hastalığı olan asperger sendromuyla dünyaya geldi. Doktorlar, Barnett 2 yaşındayken, “Ayakkabılarını dahi bağlayamaz” demişti. Bunun üzerine ailesi küçük çocuğa özel dersler aldırmaya başladı. Ancak 3 buçuk yaşına geldiğinde gökbilimleri hakkında yorum yapmaya ve matematik denklemleri yazmaya başlayarak hem doktorları hem de ailesini şoke etti.

EINSTEIN’I DA SOLLADI

5 bin parçalı yapbozu kolaylıkla yapan Barnett ayrıca, ailesi gittiği her yerin haritasını detaylı bir şekilde ezberinden çizebiliyordu. Barnett’ın üstün zekasını fark eden ailesi de soluğu uzmanların yanında aldı.

Yapılan testler sonucunda, Barnett’ınkin IQ’sunun 170 olduğu saptandı ve IQ’sunun 160 olduğu tahmin edilen Einstein’ı geçtiği yorumu yapıldı. Bunun üzerine özel eğitimler verilmeye başlanan Barnett, 8 yaşındayken de Indiana Üniversitesi’nde astrofizik ve yüksek matematik derslerine girmeye başladı. Kuantum fiziği üzerine mastıra başlayacak olan Barnett’ın, Big Bang’i yani dünyanın oluşumunu yeniden açıklayan bir matematik teorisi üzerinde çalışmaları ise devam ediyor. Küçük dahinin annesi Kristine Barnett de yaşadıklarını bir kitapta anlatmaya karar verdi. Anne Barnett, “A Mother’s Story of Nurturing Genius / Bir Annenin Dahi Büyütme Hikâyesi” isimli kitabında Einstein’a rakip olarak görülen oğlu ile ilgili birçok detayı meraklılarına aktardı.

Kaynak: HaberPan