Otizmli Bir Kızın Olağanüstü Kitabı “Hiç Kimse Hiçbir Yerde”

donna-williams-hic-kimse-hicbir-yerdeOtizmli bir kızın olağanüstü otobiyografisi. Donna Williams’a çocukluğu boyunca birçok isim takılmıştır: sağır, rahatsız, aptal, deli… Kendi içinde, kendi dünyası ön planda, bizim dünyamız ise arka planda olarak yaşamıştır. Hem kendinden hem de dış dünyadan izole olmuş olan Donna, kendi kelimeleri ile, hiçbir yerdeki hiç kimsedir. Bu iki dünya arasında vahşice gidip gelmiş, bizim dünyamıza katılabilmek ve aynı zamanda onu dışarıda bırakmak için savaşmıştır. Senaryolar ve repertuarlar ötesinde saklanmış olan dış dünya ile bağlantı kuramadan, onu bombardıman eden sosyal görüntülerin yamalı bileşenleri olarak bir vücut içindeki hayalet gibi yaşamıştır.

Kaynak: Yaşadıkça

Konuşma bozukluğu düzelir demeyin! Konuşma Bozukluğu Öğrenmeyi Engelliyor

cocuklarda_konusma_bozukluguErken yaşta fark edilmeyen, edildiği halde tedavisi ihmal edilen konuşma bozuklukları, birçok yönüyle çocuğun yaşamını olumsuz etkiliyor. En geç 3 yaşına kadar konuşma gelişimini tamamlaması gereken çocuklarda farklı gerekçelerle ortaya çıkan konuşma bozuklukları zamanla konuşma kaygısı, sosyal fobi ve okul fobisine dönüşebiliyor. Bu çocukların tedavisinin kesinlikle ihmal edilmemesi gerektiğinin altını çizen uzmanlar okulların açılmasına az bir süre kaldığını hatırlatarak ebeveynleri uyarıyor!

Konuşma bozukluklarını, konuşmanın gelişmesinde, akıcılığında, seslendirmede, gramer yapısında ve konuşma organlarının yapısından kaynaklanan konuşma kusurları olarak tanımlayan Üsküdar Üniversitesi Etiler Polikliniği Konuşma Terapisti Uzm. Psk. Leyla Arslan, konuşma bozukluklarının nörolojik işleyişinden olabildiği gibi fizyolojik bazı sorunlardan dolayı da ortaya çıkabileceğini söyledi.

İnsanın konuşmaya doğuştan programlandığını, içinde bulunduğu toplumun sembollerini kullanarak dil gelişimini tamamladığını ifade eden Arslan, gelişimin tam ve zamanında olabilmesi için çocuğun önce işitmesi, yeterince sözlü konuşma duyması ve söz üretebilmesi gerektiğini kaydetti. Kişinin söz üretebilmesi için de sesleri doğru algılaması ve konuşma organlarını düzgün kullanabilmesinin şart olduğunu belirten Arslan, konuşma bozukluklarının çeşitlilik gösterdiğini, sınıflandırmanın nörolojik ve fizyolojik açıdan da yapılabileceğini sözlerine ekledi. Arslan, konuşma bozukluklarının gecikmiş konuşma, artikülasyon bozukluğu, özgün konuşma ve kekemelik olduğunu ifade etti. Arslan şunları söyledi:

Gecikmiş Konuşma

Kişin kendisinden beklenen yaşa uygun dili kullanamaması. Konuşma gelişimi 2, 5 yaşında tamamlanmış olmalıdır. Eğer bir çocuk 3 yaşına geldiği halde hala konuşamıyorsa bu durum gecikmiş konuşma olarak adlandırılabilir. Ciddi bir sorundan kaynaklanıyor olabilir ve kesinlikle ihmal edilmemeli. Gerekiyorsa tıbbi yardım alınmalı. Bir çocuk 2 yaşında eğer tek tek sözcük kullanamıyorsa ebeveyn durumdan şüphelenmeli. Bir konuşma gecikmesi söz konusu olabilir.

Arslan gecikmiş konuşma bozukluğunun; aile içerisindeki iletişimin yetersizliği, konuşma organlarındaki kusurdan, otizm, asperger gibi rahatsızlıklara bağlı ortaya çıkabildiğini kaydetti. Bir diğer konuşma bozukluğunun artikülasyon olduğunu ifade eden Arslan bu bozukluğun sözlü sembolleri doğru kullanamama ve ses üretememekle ilgili olduğunu belirtti. Arslan;

Artikülasyon Bozukluğu

“Çocuk bazı sesleri birbiri yerine de kullanabiliyor. Buna ses ritim bozukluğu diyoruz. Örneğin ‘ R ‘ yerine çocuk ‘ Y ‘ sesini kullanabiliyor. Bu duruma artikülasyon, fonolojik bozukluk diyoruz. Artikülasyon bozukluğu çocuğun konuşma organlarını doğru kullanamaması, uzun süre emzik emmesi, yutkunma davranışı sorunu, ağız ve yüz kaslarını doğru kullanmama, geniz eti, burun, yarık damak, yarık dudak gibi fiziksel sorunlara bağlı olarak ortaya çıkabilmekte.” dedi.

Özgün konuşma bozukluğuna ilişkin ise Uzm. Psk. Leyla Arslan;

Özgün konuşma bozukluğu “Bazı çocuklarda dilin gramer yapısıyla ilgili sorunlar olabilir. Cümle yerine sözcük kullanır çocuk. Sözcükleri arka arkaya kullanır ve bu sözcükleri tekrar eder. Cümle içinde sözcük atlamaları yapar. Harfleri karışık kullanırlar. Kendine özgü kusurlar olarak görülür. Bu gruba özgün konuşma bozukluğu diyoruz.

Havaleler, zor doğumda beynin oksijensiz kaldığı her durum, düşmeler, başın arka kısmının çarpma sonucu zarar görmesi, nefesi bozan hastalıklardan olabildiği gibi epilepsi gibi nörolojik sebepler de özgün konuşma bozukluklarına neden olabilmekte.” dedi.

Kekemelik

Kekemeliğin de bir konuşma bozukluğu olduğunu dile getiren Arslan, konuşma ritmi ve akıcılıkla ilgili bir bozukluk olduğunu, kişilerde kararsız kalma, uzatma, hece tekrarları, duraklama şeklinde görülebildiğini belirtti. Her çocuk iki ay gelişimsel olarak kekeleyebilir diyen Arslan bu davranışın kesinlikle pekiştirilmemesi gerektiğini aksi halde 2 aydan fazla sürmesi halinde durumun alışkanlığı dönme riskinin olduğunu ifade etti.

Arslan kekemeliğin genetik bir geçişle olabildiği gibi, aile içi gerginlik, yaşanmış travma, zihinsel gelişimin hızlı oluşundan bazen de gelişim dönemine bağlı olarak kısa bir süreliğine ortaya çıkabileceğinin altını çizdi.

Konuşma Bozukluğu Düzelir Demeyin

Çocuk eğer konuşurken bazı sesleri yanlış çıkarıyor ve bu durum 5 yaşını geçtiyse çocukta öğrenme güçlüğü riskinin söz konusu olduğuna dikkat çeken Arslan, ebeveynlerin bu durumda duyarsız kalmaması gerektiğini hatırlattı. Her ses için yapılması gereken konuşma egzersizlerinin olduğunu kaydeden Arslan bu noktada dil ve konuşma terapistinden destek alınması gerektiğini söyledi.

Konuşma Bozukluğu Sosyal Fobiye Dönebiliyor!

Konuşma bozukluğu yaşayan çocuklar zihinsel yönde kusur göstermemelerine rağmen çekingen kişilik sergileyebildikleri konusunda da uyarılarda bulunan Uzm. Psk. Leyla Arslan, sorun yaşayan kişilerde konuşma kaygısı, ileride sosyal fobi ve okul fobisinin olabileceğini vurguladı.

Arslan bu konuda ebeyven ve okul öğretmenlerine önemli sorumlulukların düştüğünü sözlerine ekledi.

Öğretmenlere de Görev Düşüyor!

“Bu kişilerle okulda arkadaşları alay edebiliyor. Çünkü farlı konuşma karşısında nasıl tepki vereceklerini çocuklar bilemeyebiliyor. Öğretmen bu durumu fark ettiğinde sınıfa konuşma yapmalı. Bu konuşma o kişinin olmadığı bir zamanda yapılmalı. Sınıfa, farklı özelliklerde olan çocuklara nasıl davranmaları gerektiğini anlatmalı. Onunla alay edilecek bir durumun olmadığı, konuşmanın şeklinden çok ne söylediğine odaklanması gerektiği konusunda telkinlerde bulunmalı. Bu durumun geçici bir özellik olduğu ifade edilmeli. Ve öğrenci kesinlikle öğretmen tarafından yardıma yönlendirmeli.”

Bütün Konuşma Bozuklukları Tedavi Edilebilir

Tedavide erken müdahalenin önemli olduğunun altını çizen Arslan, 5 yaşından önce başlanan tedavinin hiçbir şekilde çocuğun geleceğine yansımayacağını hatırlattı ve ekledi. “Tedavide ne kadar geç kalınırsa iyileşme süreci de o kadar uzuyor. Aksi durumda tedavi edilmeyen konuşma bozuklukları kişiliği olumsuz etkileyebiliyor. Bu rahatsızlığın tedavisinde kesinlikle çok yönlü bir yaklaşım söz konusu olmalı. Bu yüzden tedavide biz nörolojik, psikiyatrik ve psikoloji disiplinlerini bir arada kullanıyor, tetkiklerimizi bu bağlamda yapıyoruz. Bu alanda 10 yıldır hizmet veren konuşma bozukluğu merkezimiz var. Bugüne kadar çok sayıda konuşma bozukluğu vakasını düzelttik.” Arslan Üsküdar Üniversitesi bünyesinde bu alanda önemli adımlar attıklarını da sözlerine ekledi.

Eğitimi Üsküdar Üniversitesi’nde…

“Klinikten öte şimdi de Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinde “Dil ve Konuşma Terapisi” bölümü açıyoruz. Türkiye’de bu alanda ciddi bir açık var. Konuşma bozukluğu tarihin ilk çağından beri görülen bir problem. Öyle ki bazı dillerde çok daha fazla görülüyor. Üsküdar Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi Uygulama ve Araştırma Merkezini kurduk. Dil ve konuşma terapisine yönelik yeni tanı ve tedavi uygulamaları geliştirmek üzere ileri araştırmalar yapmayı ve klinikte kullanılabilecek yeni yaklaşımlar geliştirmeyi, var olan uygulamaları daha da ileriye taşımayı hedefliyoruz.”

Kaynak:SonDakika

Engelli Belediye Meclis Üyesi Göstermeyen Partilere Oy Yok

engellilerden-belediye-meclis-uyesi-gosteremeyen-partilere-oy-vermeyecekler-56160Engelli vatandaşlar, 2014 yerel seçimlerinde, en az bir engelli belediye meclis üyesi adayı göstermeyen siyasi partilere oy vermeyecek. Manisa’da, engelli vatandaşlar, 2014 yerel seçimlerinde, en az bir engelli belediye meclis üyesi adayı göstermeyen siyasi partilere oy vermeyecek. ‘Engelli adayın yok ise oy da yok’ sloganıyla yola çıkan ildeki 8 engelli derneği, bir araya gelerek Manisa Engelliler Dayanışma Platformu oluşturdu.

Altı Nokta Körler Derneği Şubesi’nde, platform üyesi dernek yöneticileriyle birlikte basın toplantısı düzenleyen Manisa Engelliler Dayanışma Platformu Sözcüsü Arif Zengin, 2014 yerel seçimlerinde en az bir engelli belediye meclis üyesi adayı göstermeyen siyasi partilere oy vermeyeceklerini söyledi.

Manisa genelinde, 10 binin üzerinde engelli olduğunu aktaran Zengin, bunun yüzde 60 ile 70’inin seçimlerde oy kullanacağını bildirdi. Bu engelli seçmenlerin, ailelerini ikna etmeleri durumunda oy kullanacak kişi sayısının 300 binleri bulacağını dile getiren Zengin, “Bu, küçümsenecek bir rakam değil. Onun için yerel seçimlerde her belediyeden en az bir engellinin belediye meclis üyesi adayı olarak gösterilmesini istiyoruz. Biz siyasi partilerin en az bir engelliyi aday göstereceklerine inanıyoruz. Eğer göstermezlerse hiçbir siyasi partiye oy vermeyeceğiz.” dedi.

Türkiye’nin yerel seçimlere hazırlandığını aktaran Zengin, belediye başkanları, meclis üyelikleri ve muhtarlık seçimlerinin kısa bir süre sonra yapılacağını ifade etti. Manisa büyükşehir olduğu için yerel seçimlerin daha da hassas hale geldiğini dile getiren Zengin, “Zira ilçe belediye meclis üyelerinin bir kısmı, aynı zamanda il genel meclisi görevini de üstlenecek. Bu durum bize engellilerin seçimlerde daha dikkatli ve birlikte adım atmamızı zorunlu hale getirdi. Buradan hareketle Altı Nokta Körler Derneği Manisa Şubesi’nin çağrısı ile Otistik Bireyler ve Engelsizler Derneği, Spina Bifida Derneği, Otizm Derneği, Zihinsel Engellileri Eğitme ve Koruma Derneği, Anadolu Engelliler Birliği Derneği, Sağır Dilsizleri Koruma Kalkındırma Eğitim Kültür Gençlik Spor Deneği ile Engelsiz Yarınlar Derneği, bir araya gelerek bir platform oluşturduk. Manisa’da yerel seçimlere kadar Manisa Engelliler Dayanışma Platformu adı altında birlikte hareket etmeye karar verdik.” diye konuştu.

‘Engelli adayın yok ise oy da yok’ sloganının, platformun çıkış noktası olduğunu belirten Zengin, bu çağrının seçimlere katılacak bütün partilere olduğunu söyledi. Seçilebilir sırada en az bir engelli adayı olmayan partinin, platform tarafından samimiyetsiz ilan edileceğine değinen Zengin, “Zira söz sırası geldiğinde engelli haklarından yana olduklarını söyleyenler, seçimlerin ardından engellileri ve sorunlarını da unutuyorlar. Bu şehrin asli unsurları olarak biz engelliler de insanca yaşamak ve sağlıklı bireylerle eşit düzeyde önemsenmek istiyoruz. Bu bağlamda, seçilme ve temsil hakkımızı sonuna kadar savunacağız ve bu hakkımızı savunanların yanında olacağız. Bu konuda samimiyet ölçümüz, listelerinde seçilebilir sıralarda en az bir engellinin listelere konulması olacaktır.” şeklinde konuştu.

Zengin, ‘Engelli adayın yok ise oy da yok’ gündemi ile 21 Eylül’de Manisa’da düzenleyecekleri geniş katılımlı toplantıya, yerel seçimlerde il sınırları yerel yönetim sınırı olması nedeniyle ilde görev yapan bütün engelli derneklerini ve bu il sınırlarında yaşayan bütün engellileri davet etti ve platformda yer almaya çağırdı.

Kaynak: FocusHaber

Manisa Otizm Derneği Otizm okulunu bekliyor

manisa-otizm-dernegiManisa Otizm Derneği Başkanı Saadet Şeranoğlu, otizm okulu ile ilgili olarak “Bize Barbaros Mahallesi’nden bir arazi verildi. Biz sadece bu sürecin daha hızlı bir şekilde yürütülmesini istiyoruz” dedi.

AK Parti Manisa Kadın Kolları Başkanı Şule Uygur Manisa Otizm Derneği Başkanı Saadet Şeranoğlu’nu ziyaret etti. Ziyarette konuşan AK Parti Manisa Kadın Kolları Başkanı Şule Uygur, “Seçime gideceğimiz şu günlerde derneklerimiz ve STK ‘larımızla bir olup Manisamız için her anlamda farklı projeler sergilemek istiyoruz.

Başta büyükşehir belediyesini ardından ilçe belediyesini için kadın kolları olarak çalışmalarımızı başladık. Bundan sonra inşallah STK’larımız ve derneklerimiz ile beraber sürekli istişare içinde olacağız. Kendilerine bizi ağırladıkları için teşekkür ediyorum” diye konuştu.

Manisa Otizm Derneği Başkanı Saadet Şeranoğlu, Bu seçim maratonunda bizim yanımızda oldukları için mutluyuz. Engelliler bu seçimde bir birey olarak oy kullanacaklar. Biz STK olarak destek vermeye hazırız. Biz de aynı desteği partilerden görmek istiyoruz. Engellilerin Manisa içinde eğitim sağlık sosyal her türlü alanda yaşadığı sorunları ifade edemeyip toplumsal olarak ifade etmek için STK olduk. Biz ciddi anlamda Manisa’da otizm derneği olarak sorunlar yaşıyoruz. Manisa’da şubesi, vakfı ve okulu olmadan şuanda en büyük mağdur grup otizm gurubudur. Şuanda hem okul hem de şubemiz yok. Eğitim sorunları yaşıyoruz. Bu sorunların çözümü açısından da zaten siyasiler ve sizlerle beraber yol alacağımıza da inanıyorum” dedi.

Geçen yıllarda valinin okul için girişimlerde bulunduğunu vurgulayan Saadet Şeranoğlu, “Bize Barbaros Mahallesi’nden bir arazi verildi. Biz sadece bu sürecin daha hızlı bir şekilde yürütülmesini istiyoruz. Çünkü okullar açılmaya başlayacak. Buradaki velilerde mağdur durumda.

Bütçe ve arazi var. Bazı şeylerden kaynaklı küçük sorunlar var. Buda her geçen gün bizim çocuklarımız için bir kayıp” ifadelerini kullandı.

Şule Uygur ise “Önümüzdeki süreçte büyükşehir belediyesini almakla birlikte tabiki otistik çocuklarımıza bir okul kazandırmayı çok arzu ederiz” dedi.

Kaynak: EgeninSesi

Otizmli Caner Serin’in Piyano dinletisi

caner-serin1987 yılında Ankara’da doğan ve 2 yaşında otizm tanısı konan Caner Serin, uzun yıllar aldığı özel müzik eğitimleri sonunda gösterdiği azim ile engelsiz başarılara bir örnek olarak bizlere unutulmaz bir müzik ziyafeti sunacak.

Gaziantep’te ilköğretim eğitimi sonrasında Gaziantep Üniversitesi Devlet Konservatuarı öğretim görevlisi H.Hikmet Geçin’ le müzik eğitimine başlayan Serin, çok kısa sürede azimli çalışmaları sonucunda müzik dinletilerini müzikseverlerle buluşturmaya başladı.

İlk piyano dinletisini 3 Nisan 2010 tarihinde Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Ömer Ersoy Kültür Merkezi’nde veren Serin, 2 Nisan 2011 de aynı yerde 2. kişisel dinletisini sundu. Almanya’da

Bremen Delmenhorst ‘ta yer alan Im Kleinen Hause’da Mozart ve Brahms ‘ ın eserlerini seslendiren Serin, Mayıs 2012 de Gaziantep 1. Piyano Şenliği ile 18 Mayıs 2012’de ÇYDD Gaziantep şubesinin birinci kuruluş etkinliğinde Ömer Ersoy Kültür Merkezi’nde piyonu dinletisini müzikseverlerle buluşturdu.

Caner Serin, toplamda 4 müzik dinletisinin ardından 14 Nisan 2013 tarihinde TRT Müzik kanalında Saklı Bahçenin Melodisi programına katıldı. 16 Mayıs 2013 tarihinde Gaziantep Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu’nun düzenlediği ‘ Gençlik Bayramını Kutluyor’ etkinliğinde 3 eser seslendiren Serin, müzik çalışmalarına aralıksız devam ediyor.

Kaynak: YeniŞafak

1 Milyon Engelliyi Etkileyecek Otizm Davası…

otizmliKoç ailesi, iki komşusu hakkında kapısını çalan otizmli çocuğunu su atarak korkuttukları ve ittikleri için şikayetçi oldu.

Mahkeme süreci devam ediyor ancak Koç ailesi kendi mülkleri olan evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Mustafa Koç, 21 yaşında ve ağır derecede otizmli, kapı takıntısı var. Eve girip çıkarken komşuların kapısını çalıyor, karşılık verildiğinde daha çok çalıyor.

Annesi Kadriye Koç, iki komşusuyla bu sebeple 1,5 yıldır sorun yaşıyordu. Karakola şikayet etti ancak bir sonuç alamadı. Elinde delil olsun diye komşularının tepkilerini kameraya çekti.

Anne Koç’un şikayeti üzerine açılan davada bilirkişi raporunda da kamera görüntülerinde komşuların çocuğa tokat atarak iteklediği, üstüne sürahi ile su attığı ve oklava ile korkutmaya çalıştığı belirtildi.

“Başkaları yüzünden çocuğu eve hapsettim”

Anne anlatıyor:

“Sekiz senedir o evde yaşıyorduk. Mustafa camdan bir şeyler atmaya başlayınca sorunlar başladı. Komşular ‘camları kapat, eve hapset, deliyse odaya bağla, camdan bakarken ağzı akıyor midem bulanıyor, bizim çocuklarımız sokakta oynayamayacak mı’ dediler. Sonra alıştılar. Ama bu sefer de yeni gelen kiracılarla sorunlar başladı.

“Eve girip çıkarken ne kadar engellemeye çalışsam da Mustafa kapıları tıklatıyor. Karşılık verilince de agresifleşiyor, tekmelemeye başlıyor. Bu iki komşumuza ‘siz  tepki verdiğiniz sürece böyle yapmaya devam edecek’ diye izah etmeye çalıştım. ‘Biz katlanmak zorunda değiliz, sen sahip çıkacaksın’ diyorlar. 21 yaşında çocuk, gücüm yetmiyor.

“Alt komşu da söylüyor onlara, bilirkişi raporunda da var, ‘Bize de vuruyor vuruyor, bir şey demeyince gidiyor’ dedi. Ben komşular nedeniyle evden çıkamaz hale geldim. Çocuğu eve hapsetmek zorunda kaldım, doktora gitmemiz gerektiğinde dönüşlerde eşimi bekliyorum ki birlikte girelim diye. Saldırıları ve tehditleri artınca karakola gidip şikayet ettim, bir sonuç alamadım. Canıma tak dedi, delil olsun diye çocuğumu iterlerken, korkuturlarken, tehdit ederlerken görüntülerini çekmek zorunda kaldım.”

Ancak Koç ailesiyle birlikte bu duruma daha fazla dayanamayıp apartmanı terk etmek zorunda kaldı. “Çok yoruldum insanlarla mücadele etmekten, artık psikolojim bozuldu” diyor.

Mustafa Koç birebir eğitimle iyileşiyor

Mustafa Koç, davaya müdahil olan Engelsiz Hayat Dayanışma Derneği’nin bulduğu bir bursla otizmli bireylere birebir eğitim veren bir eğitim merkezine yazıldı. İki ayda büyük ilerleme kaydedildi. Öfke nöbetleri dindi, salyalarını tutabiliyor.

Peki, Koç ailesinin yaşadığı durum münferit mi? Hayır.

“Bu dava 1 milyon engelliyi etkileyecek”

Engelsiz Hayat Dayanışma Derneği Başkanı Adem Kuyumcu, birçok otizmli çocuğu olan ailenin apartmanda komşularıyla aynı sorunu yaşadığını, kiralık ev bulamadığını ya da evini satmak zorunda kaldığını söyledi.

“Bu dava 1 milyon zihinsel engelli aile için bir umut. Çünkü hepsi aynı sorunları yaşıyor ancak kimse cesaret edip de dava açamıyor. Hakim, ‘çevreye zarar vermiyor, anayasal yaşama hakkı’ diye karar verirse bu emsal teşkil edecek.

“Mustafa’nın sorunu eğitiminin yarıda kesilmiş olması. Şimdi birebir eğitim sayesinde sosyalleşmeye başladı. Bire bir eğitimle otizmli bireylerin çevreye zarar vermeyecek seviyeye gelebildiğini biliyoruz. Bu yüzden devletin bu sistemi desteklemesini talep ediyoruz.”

Kaynak: Milliyet(Blog)

Fazil SAY’dan kendisine “Otizmli” Dendigi İçin Savcılığa Suç Duyurusu !

FAZIL-SAYPiyanist ve besteci Fazıl Say, “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağıladığı” gerekçesiyle yargılandığı dava sırasında kendisine hakaret etttiği iddiasıyla müşteki Ali Emre Bukağılı hakkında suç duyurusunda bulundu. Savcılık, suç duyurusu üzerine başlattığı soruşturma kapsamında her iki tarafı da ifadeye çağırdı.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığına sunulan suç duyurusu dilekçesinde, Fazıl Say hakkında İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesinde açılan davada müşteki sıfatıyla yer alan Ali Emre Bukağılı’nın, 18 Şubat’taki duruşmada, kendisine “otizm hastası diyerek hakaret ettiği” öne sürüldü.

Say’ın otizm hastası olmadığı bildirilen dilekçede, şu ifadeler yer aldı:

“Şüphesiz ki otizm bir hastalıktır. Elbetteki bir kişinin otizm hastası olması hakarete konu olabilecek bir durum değildir. Ancak TCK’nın 125. Maddesi’nde de belirtildiği gibi kişinin bedeni arızasını ifade etmekle veya kişiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu işlenmiş olur. Şüpheli Bukağılı kasıtlı olarak, Say’ın tüm toplum önünde şeref ve haysiyetini sarsmak için bu sözleri sarfetmiştir. Zira şikayetçi sıfatı ile bulunan Bukağılı’nın mahkemeden bu şekilde bir araştırma yapılmasını istemesinde, davada bulunduğu sıfatı itibarıyla hiçbir hukuki menfaati bulunmamaktadır. Söz konusu mahkemenin de Say ile ilgili böyle bir tespiti olmamıştır.”

Olayın ardından bazı basın yayın organlarında, “Fazıl Say’a çirkin saldırı” yönünde haberlerin yer aldığı belirtilen dilekçede, Bukağılı’nın söz konusu sözleri ile talebinin, maksatlı ve haddini aşan kasıtlı bir davranış olduğu iddia edildi.

Dilekçede, Ali Emre Bukağılı hakkında hakaret suçundan dava açılması ve cezalandırılması talep edildi.

Söz konusu suç duyurusu üzerine soruşturma başlatan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafları ifadeye çağırdı.

BUKAĞILI: “SAY, BU BAŞVURU İLE KENDİSİNİ DEŞİFRE ETMİŞTİR”
AA muhabirine konuya ilişkin açıklama yapan Ali Emre Bukağılı, mahkemeden Fazıl Say’ın otistik olup olmadığı yönünde araştırma yapılması için talepte bulunduğunu anımsatarak, söz konusu talep nedeniyle Say’ın kendisinden şikayetçi olduğunu ifade etti.

Basın yayın organlarında bu konuyla ilgili iddiaların olması nedeniyle böyle bir talepte bulunduğunu anlatan Bukağılı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayrıca adli tıp kitaplarında otistik hastaların cezai ehliyetlerinin olmayacağı belirtilmektedir. Yani yargılama ile doğrudan ilgisi olan hukuki bir talep. Hatta vicdani bir talep. Duruşmada da bunu açıkça izah ettim. Şayet gerçekten böyle bir hastalık söz konusu ise Fazıl Say’ın ceza almasını vicdanen istemeyeceğimi belirttim. Fazıl Say, hakkımda yaptığı bu şikayet başvurusu ile kendisini çok açık bir şekilde deşifre etmiştir. Fazıl Say’ın ifade özgürlüğü söyleminin samimi olmadığı bu şekilde ortaya çıkmıştır. Dini değerlere ve inançlı insanlara sokak ağzıyla küfürler eden Fazıl Say, bu eylemini güya ifade özgürlüğü içinde açıklamaya çalışmış hatta dine hakaretten dolayı aldığı mahkumiyet kararı nedeniyle tüm dünyaya Türkiye’yi ifade özgürlüğü açısından kötülemiştir.”

Bu şikayetin ardından hiç kimsenin Fazıl Say’ın “ifade özgürlüğü” söylemlerine itibar etmesinin mümkün olamayacağını savunan Bukağılı, “Çünkü anlaşılmıştır ki Fazıl Say’a göre ifade özgürlüğünün anlamı şudur; ‘Ben herkese hakaret edebilirim, başkası ise hakaret olmasa bile benim hoşlanmayacağım birşeyi söyleyemez’. Hukukun önünde herkes eşittir, hiç kimsenin suç işleme ayrıcalığı yoktur” diye konuştu.

OLAYIN GEÇMİŞİ
Piyanist ve besteci Fazıl Say’ın, “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağıladığı” iddiasıyla yargılandığı davanın 18 Şubat 2013 tarihinde görülen duruşmasında şikayetçi Ali Emre Bukağılı söz alarak, otistik olabileceği ihtimaline binaen Say’ın cezai ehliyetinin olup olmadığının araştırılmasını talep etmişti. İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi ise dosyada delil olmadığı gerekçesiyle bu talebi reddetmişti.

Kaynak:AHaber

Otizmde Erken Tanı ve Eğitimin Önemi

autismÇocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Dr. Erdem Beyoğlu, çocuklarda en sık karşılaşılan rahatsızlıkların depresyon, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ile otizm olduğunu söyledi.

KKTC’de Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde görev yapan Dr. Beyoğlu, 2009’da hastane bünyesinde kurulan çocuk ve ergen psikiyatri biriminde 5 uzmanın hizmet verdiğini; geçen yıl 3 bin 300 çocuk ve ergenin muayene edildiğini açıkladı.

Dr. Erdem Beyoğlu, otizmin 3 yaşından önce başladığını ifade ederek, rahatsızlığın 3 temel alanda probleme yol açtığını, bunların karşılıklı sosyal etkileşim, iletişim ile yineleyici davranışlar ve kısıtlı ilgi alanları olduğunu belirtti.

Erdem Beyoğlu, “Gerek ülkemizde, gerekse dünyada ailelerin doktora başvuru şikayetleri, çocukların çağrıldığı zaman bakmaması, göz teması kurmaması ve konuşmaması belirtileridir” dedi.

Hastalığın dünyadaki görülme sıklığının yüzde 1 olduğunu anlatan Erdem Beyoğlu, “Otizm erkeklerde kızlara göre 4-5 kat daha sık görülüyor ancak rahatsızlık kızlarda daha şiddetli seyrediyor” dedi.

-“İSTATİSTİKİ BİLGİ YOK… TAHMİN 100’ÜN ÜZERİNDE”-

Erdem Beyoğlu, Kuzey Kıbrıs’ta otizmle ilgili istatistiki bilgi bulunmadığını söyledi, “Adanın kuzeyinde 100’ün üzerinde otizmli çocuk olduğunu tahmin ediyoruz ama kesin sayı vermek zor” ifadesine yer verdi.

Ailelerin çocuklarında otizm şüphesi duydukları anda uzmana başvurmaları gerektiğini vurgulayan Erdem Beyoğlu, “Kıbrıs Türk toplumu otizmin belirtilerinin zamanla geçeceğine inanıyor. Ancak bu inanış çocuğun zamanından çalmaktan başka bir şey değildir” dedi.

Erdem Beyoğlu, epilepsi ve zeka geriliği gibi genetik rahatsızlıların otizmle birlikte seyredebileceğini ifade ederek zeka geriliğinin ve otizmin farklı rahatsızlıklar olduğunu vurguladı.

Beyoğlu, otizmli çocukların karşılıklı sosyal etkileşim problemini nasıl yaşadığını şöyle anlattı :

“Çocuğun etrafındaki kişilerle etkileşime girmediği, akranları ile karşılıklı oyun oynamadığı, anne-babasının seslenmelerine tepki vermediği görülür. “İca’ gibi karşılıklı sosyal etkileşim gerektiren oyunlara katılmazlar. Yüz ifadeleri duygusuz, göz temasları kısıtlıdır.

Fiziksel temas kurmamaya çalışırlar. Kucağa alınmayı sevmezler. Özellikle bebeklik dönemlerinde anne ve babalarının rahatlatma davranışlarına kapalı oldukları görülür.

Sıklıkla durgun görünümlüdürler. Ancak dile getiremeseler de onları tanıdıkça hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyleri anlayabilirsiniz .”

-“TV SEYRETMEYE DÜŞKÜNDÜRLER”-

Erdem Beyoğlu, otistik çocukların iletişim problemleri hakkında ise şöyle bilgi verdi :

“Çocuğun konuşma yeteneği gelişmemiştir ya da kısıtlıdır. Konuşabilenlerin anlamsız kelimeler kullandıkları görülür.

Karşılıklı iletişimleri azalmış ya da kaybolmuştur. İstediklerini konuşmadan ziyade işaretle anlatma eğilimindedirler. Bay- bay yapma, selamlaşma gibi sosyal davranışları yapamazlar.

TV seyretmeye, özellikle reklamlara ve müzik kliplerine aşırı düşkündürler .”

Beyoğlu, otizmin görüldüğü çocuklarda yineleyici davranışlar ve kısıtlı ilgi alanları konusunda ise şunları anlattı :

“Oyuncaklarla geleneksel şekillerin dışında oyun oynadıkları görülür. Örneğin oyuncak arabaların sadece tekerleklerine ilgi gösterirler.

Çamaşır makinesi gibi dönen cisimlere, zincir ve kolye gibi sallanan objelere aşırı ilgi duyarlar. Parmak ucunda yürürler ve kendi etrafında sallanırlar. Sürekli aynı kıyafetleri giyme, aynı yoldan gitme gibi ısrarları vardır .”

Erdem Beyoğlu, ailelerin söz konusu belirtileri çocukları yaklaşık 1 – 1 buçuk yaşındayken fark ettiğini ve sıklıkla Çocuk Sağlığı ve Hastalığı ile Kulak-Burun- Boğaz uzmanlarına başvurduğunu belirtti.

Beyoğlu, gerekli durumlarda ailelerin hekimler tarafından çocuk ve ergen psikiyatristine yönlendirildiğini anlatarak, otizmin medyada yer almasının farkındalığı artırdığına dikkat çekti.

Bazı ailelerin çocuklarının otizm tanısını kabullenmekte zorlandığını belirten Erdem Beyoğlu, şunları ekledi :

“Böyle durumlarda aileler sıklıkla başka doktora başvurur ve tanının kontrolünü talep eder.

Eğer söz konusu hekim “çocuk otistik değildir’ derse o doktorda kalırlar. Eğer “otistiktir’ derse başka bir doktora başvururlar .”

-“OTİZM TANISININ KONULMASI, TEDAVİLERİN PLANLANMASI ÇOCUK VE ERGEN PSİKİYATRİSTLERİ TARAFINDAN YAPILIR”-

Erdem Beyoğlu tanının konulması ve sonrasındaki süreçten şöyle söz etti :

“Otizm tanısının konulması, tedavilerin planlanması çocuk ve ergen psikiyatristleri tarafından yapılır. Otizm tanısını koymak için acele etmeyiz. Tanı koymada, çocuğun belirtilerini iyi takip etmek önemlidir. Ancak emin olduğumuz durumlarda otizm tanısı koyar, aile ile değerlendirme yapar ve onları özel eğitime yönlendiririz .”

İki tip otizm olduğunu dile getiren Beyoğlu, şunları ifade etti :

“Otizm, “Klasik Otizm’ ve “Başka Türlü Adlandırılamayan (BTA) Otizm’ olarak ikiye ayrılır.

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin yayınlamış olduğu kriterlere göre otizm tanısı koyulan çocuklar Klasik Otizm, kriterlerin dışında kalanlar BTA Otizmi olarak adlandırılır.

Bu kavramlar aileleri değil daha çok hekimleri ilgilendiriyor. Ama şunu söyleyebiliriz ki BTA Otizmi, Klasik Otizme göre daha iyi seyirlidir .”

Beyoğlu, Amerika’da yapılan bir araştırmada bazı çocuklardaki otizm belirtilerinin 5 yılda gerilediğinin ortaya koyulduğunu ifade etti.

Beyoğlu, her rahatsızlıkta olduğu gibi otizmde de erken tanının ve müdahalenin önemine vurgu yaparak, bu rahatsızlığın şu an bilinen bir ilaç tedavisi olmadığını, ancak davranım problemi olan çocuklarda ilaç tedavisine gidildiğini söyledi.

Beyoğlu, şöyle konuştu :

“Yapılan araştırmalar sonucunda özel eğitimin en etkili tedavi yöntemi olduğu saptandı.

Kaliteli ve etkin bir özel eğitim çocuğun bağımsız bir hayata geçmesini hedeflemektedir. Özel eğitime ne kadar erken başlanılırsa etkinliği o kadar artmaktadır.

Özellikle 0 – 6 yaş arasındaki özel eğitim çocuklar için çok önemlidir. Bu yaş arasında özel eğitimden edinilen fayda, 6 yaş sonrasıyla kıyaslandığında fark çok yüksektir.

Diyet programları ve hiperbarik oksijen tedavisi çeşitli yerlerde alternatif tedavi seçeneği olarak gösterilmiş ama bu konuda kanıtlanmış ve uluslararası kabul görmüş bir çalışma yoktur .”

-OTİZİMİN NEDENLERİ: SOĞUK ANNE MODELİ, AĞIR METALLER VE GENETİK-

Beyoğlu, otizmin son yıllarda genetik bir rahatsızlık olduğunun dile getirildiğini söyledi, “Birçok genetik etken tespit edildi. Ancak henüz tek bir gen bölgesi saptanamadı” dedi.

Erdem Beyoğlu şöyle konuştu :

“Tanımlandığı günden beri bu konuda çeşitli teoriler ortaya atıldı. 1980’lerde “soğuk anne modeli’ gibi psikolojik etkenler hedef gösterildi.

Bu modele göre anne çocuğuna yeterli ilgiyi göstermiyor ve sonuç olarak çocuk duygusal ipuçlarını ve mesajları anlamayacak hale geliyor, otistik belirtiler gösteriyordu.

Otizmde kurşun ve cıva gibi bazı kimyasal maddelerin, ağır metallerin etkisinden de söz edildi. Bazı araştırmacılar, çocuklarda ağır metaller bulunduğunu ve bunların uzaklaştırılmasıyla otizmin tedavi olacağını bildirdi.

Bir dönem Amerika’da ve İngiltere’de aşılarda bulunan cıva gibi maddeler nedeniyle Otizm’in geliştiğini ileri sürdüler. Günümüzde çeşitli yerlerde bu konuda halen iddialar sürdürülmektedir. Ancak günümüzde kabul edilen esas etken genetik faktörlerdir.

Son yıllarda yapılan çalışmalarda genetik faktörlerin ön planda olduğu saptandı. Yapılan ikiz kardeş çalışmaları ve kromozom analizleri genetik nedenleri destekler niteliktedir.

Ayrıca bu çocuklarda Metal Retardasyon, Tubero-Skleroz, Frajil -X Sendromu ve Epilepsi gibi rahatsızlıkların sık şekilde görülmesinin genetik temele işaret etmektedir .”

Erdem Beyoğlu, otizmin 1943 yılında Leo Kanner tarafından tanımlandığını söyledi.

-“ÖZEL EĞİTİM MERKEZLERİ GÜNEY’DEN DAHA İYİ DURUMDA”-

Özel eğitim konusuna da değinen Erdem Beyoğlu, Kuzey Kıbrıs’ın özel eğitim merkezleri açısından Güney Kıbrıs’tan daha iyi noktada olduğunu vurguladı.

Özel eğitim merkezlerinin Milli Eğitim Bakanlığı’nın İlköğretim Dairesi’ne bağlı olduğunu ve okulların yarıyıl, yaz ve resmi tatillerde kapalı olduğunu anımsatan Beyoğlu şunları ekledi :

“Otistik çocuğu olan aileler bu konuda sıkıntı yaşıyor. Bazı aileler özel eğitim uzmanlardan destek alıyor ama her ailenin maddi gücü buna yetmiyor .”

Ülkedeki özel eğitim merkezlerinin yakın tarihte kurulduğunu anımsatan Erdem Beyoğlu, bu yönde belirgin bir gelişme olduğunu söyledi, ülkenin 10 yıl sonra özel eğitim alanında daha iyi durumda olacağına inanç belirtti.

Kuzey Kıbrıs’ta otizmle ilgili istatistiki kayıt bulunmadığını söyleyen Erdem Beyoğlu, “Adanın kuzeyinde 100’ün üzerinde otizmli çocuk olduğunu tahmin ediyoruz ama kesin sayı vermek zor” diye konuştu.

Bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin otizmli çocukları olma ihtimalinin araştırılamayacağını dile getiren Erdem Beyoğlu, “Tıp henüz otizmle ilgili neyin taranacağını bilmiyor. Böyle bir araştırmanın yapılması mümkün değildir” ifadesine yer verdi.

Otizmli çocuk sahibi olan ailelerin stres yükünün fazla olduğunu dile getiren Beyoğlu şunları dile getirdi :

“Bu çocukların erişkin yaşta nerede barınacağı konusu ailelerin en büyük kaygı nedenidir.

Aileler sıklıkla otistik çocuklarının bir kardeşi olmasını istiyor ki kendi başlarına bir şey geldiğinde onlara sahip çıkacak birileri olabilsin. ve aileler risk alarak başka bir çocuk dünyaya getiriyor.

Otistik çocuk sahibi olan bazı eşlerin arasında ise iletişim problemi oluyor. Ebeveynler depresyona giriyor, boşanmalar oluyor .”

Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden de söz eden Erdem Beyoğlu, buradaki çocuk ve ergen psikiyatri biriminin 2009’da kurulduğunu söyledi.

Beyoğlu, “Birim kurulmadan önce çocukları Türkiye’den belirli aralıklarla gelen uzman hekimler muayene ediyordu. Bu da Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Psikiyatrist Dr. İnci Taşyürek’in gayretiyle oluyordu” dedi.

2009’da hastanedeki tek çocuk ve ergen psikiyatrisinin kendi olduğunu anlatan Erdem Beyoğlu, şimdi hastanede 5 uzmanın hizmet verdiğini dile getirdi.

-“BİR YILDA 3 BİN 300 ÇOCUK VE ERGEN MUAYENE EDİLDİ”-

Beyoğlu, geçtiğimiz yıl 3 bin 300 çocuk ve ergenin muayene edildiğini ifade ederek, “2009’da bu birime yaklaşık 900 başvuru aldık” dedi.

Çocuk eğitiminde olumlu davranışları pekiştirin

cocuk-egitimiBilecik İl Halk Sağlığı Müdürlüğüne bağlı Çocuk Gelişimi Birimi’nde görevli çocuk gelişim uzmanı Sedef Akdoğan, çocuk eğitiminde önemli olan noktanın, ödüllendirmeyi kullanarak, çocuktaki olumlu davranışları pekiştirmek olduğunu söyledi.

Mayıs ayı itibariyle faaliyetlere başlayan birimde 0-18 yaş arası çocukların gelişim değerlendirmesini takip ettiklerini aktaran Akdoğan, birimin çocuk ve aile arasında yaşanan çatışmaların psikolojik yönden çözümüne yardımcı olmak üzere kurulduğunu bildirdi.

Özellikle ergenlik dönemlerinde ve ailenin yeni bir çocuk sahibi olduğunda diğer çocukla aile arasında çatışmalar yaşandığını anlatan Akdoğan, şöyle konuştu:

“Biz, Çocuk Gelişimi Birimi olarak çocukla ve aileleriyle görüşerek, önerilerde bulunuyor ve çocukla aile arasındaki sorunları çözmeye çalışıyoruz. Çocuk gelişimi deyince, 0-6 yaş akla geliyor. Aslında 0-6 yaş aralığı çok önemli bir yaş aralığı. Çünkü beyin gelişiminin en hızlı olduğu dönem bu yaş aralığı. Genelde çocukta küçük bir sorun yaşandığında, aileler bunu kabullenmek istemiyor ve geçiştiriyor. Bundan dolayı sonradan ortaya çıkan problemleri çözmek için geç kalınmış oluyor. Çocuk Gelişimi Birimi’nin en büyük amacı erken teşhis. Perşembe ve Cuma günü olmak üzere 2 gün randevu usulüyle hastaları kabul ediyoruz. Şu ana kadar 35 hastayla görüştük. Bu çocuklarımızdan, 3’üne hiperaktivit, 1’ine otizm, 2’sine de dikkat eksikliği teşhisi kondu. Otizm teşhisi konulan çocuğumuzun erken fark edilmesi bizim için çok sevindirici oldu çünkü gerekli rehabilite yapıldığında, ilerleyen zamanlarda çocuk yaşıtlarına yakın bir ilerleme kat edecektir.”

TÜRK HALKI GENELLİKLE ÇOCUKLARINI EĞİTİRKEN CEZAYI ÇOK FAZLA KULLANIYOR

Türk halkının çocuk eğitiminde genellikle ceza yöntemini kullandığını ancak cezalandırmanın aksine ödüllendirme yönteminin daha etkili olduğunu vurgulayan Akdoğan, “Türk halkı genellikle çocuklarını eğitirken, cezayı çok fazla kullanıyor. Biz, farkında değiliz aslında çocuklara ödül verdiğimizde, davranışta pekişme oluyor. Yani, çocuğumuz iyi bir şey yaptığında, kendisini ödüllendirir ve översek, çocuk istediğimiz davranışı tekrar yapacaktır. Eğer ceza verilmesi gerekiyorsa, ona vurmaktansa çocuğunuzu çok sevdiği bir oyuncağından bir süreliğine mahrum bırakabilirsiniz. Bu yöntem, çocuğa vurmaktan daha etkili bir yöntem. Çocuk eğitiminde önemli olan nokta ödüllendirmeyi kullanıp, olumlu davranışları pekiştirmektir” ifadelerini kullandı.

Kaynak:HaberBank

Otistik Milli sporcu Ege Deniz: “Şampiyon ben olacağım inşallah”

ege-denizOtistik milli sporcu Ege Deniz, Uluslararası Zihinsel Engelliler Spor Federasyonu (INASFID) Dünya Yüzme Şampiyonası’na katılmak üzere ailesiyle birlikte Yeni Kaledonya’ya gitti.

Atatürk Havalimanı’nda yolculuk öncesi gazetecilere konuşan milli sporcunun annesi Bahar Deniz, şampiyonada başarılı olarak madalya ile Türkiye’ye geri döneceklerini söyledi.

Anne Deniz, Ege’nin yetişme sürecinde var olan hiperaktivitesini spora yönlendirmek gerektiğini düşündüklerini ifade ederek, “Otizmde dezavantaj gibi görünen hiperaktifliğin aslında bir avantaj olduğunu Ege bize kanıtlamış oldu. Üstün performans çalışmalarıyla birlikte şampiyonadaki başarılar geldi”  diye konuştu.

Üstün performans hocası Halil Kargılı ise Deniz’in Avrupa şampiyonu olmuş otistik bir sporcu olduğunu hatırlattı. Kargılı, şampiyonada başarılı olmak için 4 aydır çok sıkı çalıştıklarına dikkati çekerek, “Deniz’in Dünya Şampiyonası’nda birinci olarak, Türkiye’yi en üst düzeyde başarıyla ve gururla temsil edeceğine inanıyorum. O, performans sporundaki başarılarının yanı sıra 2016’da da olimpiyat şampiyonu olacak bir yeteneğe sahip” değerlendirmesinde bulundu.

Kargılı, gelecekteki olimpiyat oyunlarında şampiyon olacak pekçok engelli sporcunun varlığına değinerek, başarı için yetkililerden destek beklediklerini belirtti.

Milli sporcu ise gazetecilere “Şampiyon ben olacağım inşallah” dedi.

Kaynak:SonDakika