1. Uluslararası ve 2. Ulusal Gelişimsel Pediatri Kongresi 2 – 5 Aralık Tarihleri Arasında

idp-gelisimsel-pediatri-kongresiAnkara Üniversitesi ve Gelişimsel Pediatri Derneği tarafından 2-5 Aralık 2015 tarihleri arasında İstanbul’da Sabacı Center’da “1.Uluslararası 2.Ulusal Gelişimsel Pediatri Kongresi” düzenlenecektir.

Algı Özel Eğitim Kurumları Kurucularından Parin YAKUPYAN konuşmacılar arasında yer alacak, Sivil Toplum Kuruluşlarının Deneyim ve Görüşleri adlı oturumda Karşılanmayan Eğitim Hizmetleri konusunda bilgiler verecek.

Kongre’nin ana teması “Erken Çocukluk Döneminde Gelişimsel Zorluklar ve Engellere Yaklaşım”dır. Uluslararası Gelişimsel Pediatri Kongresi, gelişimsel pediatri alanında ve çocukluk döneminde gelişim ve engeller konusunda çalışan klinisyenleri, araştırmacıları, savunucuları ve politika geliştiricileri “uluslararası ve disiplinler üstü bir çatı altında” buluşturmayı amaçlamaktadır.

Kongre çerçevesinde, başta çocuk hekimleri olmak üzere, aile hekimi, halk sağlığı, çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, fizyoterapi, çocuk gelişimi ve eğitimi, dil ve konuşma terapisi, ergoterapi, erken destek (müdahale), odyoloji, özel eğitim, psikoloji, sosyal hizmetler ve diğer alanlarda gelişimsel zorlukları ve engelleri olan çocuklar ve ailelerinin desteklenmesi için çalışan klinisyen ve savunucular ile ailelerin bir araya getirilmesi, bilimsel bilgilerin, kanıta dayalı uygulama ve politikalar ile deneyim ve görüşlerin paylaşılması hedeflenmektedir. Kongremizle ilgili ayrıntılı bilgiye www.idpcongress.org adresinden ulaşabilirsiniz.

2. Ulusal Gelişimsel Pediatrı Kongresi Tam Programı İndirmek İçin Tıklayınız.

Kongre Duyurusu

Değerli Meslektaşlarım,

Sizleri 2-5 Aralık 2015’te İstanbul’da gerçekleştireceğimiz 1. Uluslararası Gelişimsel Pediatri Kongresi ve 2. Ulusal Gelişimsel Pediatri Kongresi’ne davet etmekten büyük mutluluk duymaktayım. Kongrenin dili İngilizce’dir.

Dünyanın pek çok ülkesinde gelişimsel riskleri ve zorlukları, özel gereksinimleri ve engelleri olan milyonlarca çocuk, yeterli destek görmemekte ve daha gelişmiş ülkelerde ulaşabilecekleri gelişimsel potansiyellerine ulaşamamaktadır. Uluslararası Gelişimsel Pediatri Kongresi, gelişimsel pediatri alanında ve çocukluk döneminde gelişim ve engeller konusunda çalışan klinisyenleri, araştırmacıları, savunucuları ve politika geliştiricileri “uluslararası ve disiplinler üstü bir çatı altında” buluşturarak bu eşitsizliğin giderilmesine destek olmayı amaçlamaktadır. Uluslararası Gelişimsel Pediatri Kongresi iki yılda bir Uluslararası Engelliler Günü olan 3 Aralık’ta düşük ya da orta gelirli bir ülkede düzenlenecektir; 2017 Kongresi Mumbai Hindistan’da yapılacaktır.

1.Uluslararası Gelişimsel Pediatri Kongresi, Gelişimsel Pediatri Derneği ve Ankara Üniversitesi tarafından Sabancı Vakfı’nın ev sahipliği ve desteği ile düzenlenmektedir. Kongre, UNICEF Orta ve Doğu Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu Bölge Ofisi (UNICEF-CEECIS), UNICEF Türkiye, Autism Speaks, Bernard van Leer Fonu(BvL), Uluslarası Çocuk Merkezi (ICC), T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, T.C. Sağlık Bakanlığı ve çok sayıda kuruluş tarafından desteklenmektedir.

Kongre’nin ana teması “Erken Çocukluk Döneminde Gelişimsel Zorluklar ve Engellere Yaklaşım”dır. Kongrede farklı ülkelerden uzmanların katılımı ile çok sayıda bilimsel sunum, panel, çalıştay ve araştırma sunumu yapılacaktır. Uluslararası düzeyde geliştirilen ilk araç olan “Uluslararası Gelişimi İzleme ve Destekleme Rehberi (GİDR)”nin kongrede tanıtımı yapılacak ve İngilizce, Rusça, İspanyolca, Türkçe olmak üzere dört farklı dildeki kurslarda uygulayıcı eğitimi verilecektir. Ayrıca kongrede, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde erken çocukluk döneminde gelişimsel zorlukları saptamak ve sağaltmak amacıyla geliştirilen pek çok kanıta dayalı yenilikçi yöntem yer alacaktır.

Kongre, başta çocuk hekimleri olmak üzere, aile hekimi, halk sağlığı, çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, fizyoterapi, çocuk gelişimi ve eğitimi, dil ve konuşma terapisi, ergoterapi, erken destek (müdahale), odyoloji, özel eğitim, psikoloji, sosyal hizmetler ve diğer alanlarda gelişimsel zorlukları ve engelleri olan çocukların ve ailelerinin desteklenmesi için çalışan uzmanları ve ailelerini bir araya getirecek; bilimsel bilgileri, kanıta dayalı uygulama ve politikaları ve ayrıca deneyim, görüş, tutku ve hayallerimizi paylaşmamızı sağlayacaktır.

2. Ulusal Gelişimsel Pediatri Kongresi ile birleşmesi ve UNICEF-CEECIS bölgemizdeki ülkelerin gereksinimleri nedeniyle Türkçe ve Rusça’ya eşzamanlı çeviri sağlanacaktır.

1.Uluslararası Gelişimsel Pediatri Kongresi’nde buluşmak umudum ve saygılarımla,

İlgi Ertem
Kongre Başkanı

Kongre Tanıtım Videosu

Disleksi (Öğrenme Güçlüğü) Farkındalık Haftası – Disleksi Nedir?

Disleksi, en sık rastlanan öğrenme bozukluklarından biridir. Asıl sorunları hafıza ve dil ile ilgilidir. Disleksi olan kişiler her şeyi unutur ve dil ile ilgili derslerde sıkıntı çektikleri bilinmektedir. Bazıları okul zamanında hızlı konuşabilir. İnsanlar da onları pek dikkate almazlar. Normal bir insan okuma, yazma ve anlama gibi eylemler için beyninin sol ön lobunu kullanır. Disleksi olan kişiler sol ön lobu kullanmakta zorluk yaşarlar.

Günümüzde ise disleksi olan kişilerin sayısal zekası çok yüksektir. Okul zamanlarında matematik ve fizik derslerini çok severler. Fakat sözel konuları beceremeyebilirler. Disleksi olan kişilerin sözel zekaları düşük veya geri değildir. Aksine çok güçlü sözel zekaları vardır. Normal bir insanın hayal gücünün en az 2 katına sahiptirler. Disleksi olan çoğu kişinin en büyük düşmanı kitaptır. Bazıları bir kitabı anlamak için aynı kitabı 5-6 kere okur. Disleksi olan insanlar üstün zekalı insanlardır ve bir kısmı ise dahidir. Albert Einstein, Walt Disney, Leonardo Da Vinci, Bill Gates gibi ünlü isimler bunlardan bazılarıdır.

Disleksi ile ilgili ilk bulgular, 1896 yılında bir İngiliz doktor olan W. Pringle Morgan tarafından elde edildi ve British Medical Journal’da yayımlandı. Morgan makalesinde 14 yaşında olan Percy adındaki erkek çocuğunun her zaman akıllı ve zeki bir tutum içinde olduğunu, yaşıtlarıyla kıyaslandığında oyunlarda hızlı olduğunu ve arkadaşlarından geride kalan hiçbir yönü olmadığını, ancak okuyamadığını belirtiyordu. Bu dönemlerde disleksinin görme sistemiyle ilgili olduğu düşünülüyordu.

Çünkü, disleksinin en belirgin özelliklerinden biri harflerin ve kelimelerin karıştırılması ve tersten algılanmasıydı. Bu bakış açısından yola çıkan bir düşünceyle disleksiyle baş etmek için göz eğitimleri yaptırılıyordu. Daha sonra yapılan çalışmalar ise disleksinin görmeyle ilgili bir bozukluk olmayıp dil sistemiyle ilgili bir bozukluk olduğunu ortaya koydu. Bugün göz eğitiminin disleksiyle yaşamayı kolaylaştırmadığı da artık kesinlikle kabul gören bir gerçek. Bugünkü bilgilerin ışığında, disleksi, fonem adı verilen dil birimlerinin birbirinden farklılıklarının ayırt edilmesi sırasında ortaya konmasıdır.

DİSLEKSİ NEDİR ?

Disleksi, ilk kez İngiliz Doktor W.P Morgen tarafından 1896 yılında tanımlanmıştır. Morgen’a göre Disleksi”Doğuştan kelime körlüğüdür.”

İlk olarak yapılan bu tanımlamadan sonra günümüze kadar birçok disleksi tanımı yapılmıştır.

Avrupa Disleksi Derneğine göre disleksi tanımı “Disleksi;okuma,heceleme ve yazma becerilerini edinmede nörolojik kökenli bir farklılıktır.”

Disleksi, zeka düzeyi “normal veya normal üstü” olan,”okuma hızı,okuma kalitesi,okumayı öğrenme hızı,okuduğunu anlama- anlatma becerisi” yaşıtlarına ve zekasına kıyasla; beklenenin altında olan okuma bozukluğunun genel adıdır.

DİSLEKSİ BELİRTİLERİ NELERDİR ?

-Okumayı öğrenirken zorluk yaşama
-Okuma hızının beklenenin altında olması
-Yazarken harf atlama
– Bozuk yazma
-Okurken harf atlama
-Okurken kelimeleri değiştirerek okuma
-Okumakta zorlanma
– Yazarken zorlanma
-Harfleri birbirine karıştırma (b,d,p gibi)
-Rakamları ters yazma (3-6-9… gibi)
-“6-9″,”3-8″,7-4″ gibi rakamları birbirinden ayırt etmede zorluk yaşama
-Okuduğunu anlama ve anlatmada zorlanma
-Sıralı ezber gerektiren konuları ezberlemekte güçlük çekme.(Ayların sırası,haftanın günlerini sıralama)
-Çarpım tablosunu ezberlerken veya ritmik sayarken zorlanma
-Renkleri karıştırma
-Sağı solu ayırt etmekte zorlanma
– Kendini,bir konu hakkında fikrini iyi ifade etmekte zorlanma
-Toplama ve çıkarma işaretini karıştırma
-Ayakkabılarını bağlama gibi motor becerilerde zorlanma
-Okula gitmek istememe
-Yazarken sıra,satır atlama
-İmla kurallarını uygun yazmakta zorlanma
-Noktalı ve noktasız harfleri yazarken ve okurken birbirne karıştırma

DİSLEKSİ EĞİTİMİ

Disleksi Eğitimi; disleksi alanında uzman eğitmenler tarafından yapılmalıdır.
Disleksi eğitiminde temel amaç, çocuğun yaşıtları ile olan farkının kapanmasıdır.
Disleksi eğitimi bir program dahilinde yapılmalı ve bu program bireysel olarak uygulanmalıdır.
Dislektik bireylerin eğitimi farklı olup sınıf içi kullanılan klasik öğrenme methodlarıyla öğrenemezler. Her çocuğa uygulanan yöntem bile farklılaşabilir. Yöntem konusunda esnek olunmalı ve mutlaka çocuğun öğreneceği eğitim tekniği uygulanmalıdır.

DİSLEKSİ TEDAVİSİ

”Disleksi Tedavisi” için sıralandırılmış aşamalar:

– Wisc-R testi uygulanır.

– Uygulanan testin sonucuna,testi uygulayan psikiyatrist, psikolog, aile ve okuldaki eğitmeninin gözlemleri ile tanılama aşaması tamamlanır.

– Disleksi alanında uzman özel eğitimci tarafından değerlendirme yapılır.

– Dislektik bireye ait BEP ( Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı ) düzenlenir.

– Programın süresi ve uygulama sıklığı bireye göre değişen bir şekildedir. ( Her bireyin öğrenme hızı ve yaşıtları ile arasındaki akademik açığı farklıdır.)

– Uygulamanın sonunda yaşıtları seviyesine gelen çocuğa ihtiyaç durumlarında ara programlar uygulanabilir.

ÇOCUĞUM DİSLEKSİK Mİ?

Disleksik bireylerin aslında öğrenme kapasiteleri olmasına rağmen kendilerine uygun öğrenme yollarına ulaşamadıkları için okuma, yazma, heceleme, imla ve/veya matematikle sorunları vardır. Disleksik bireyler bunları öğrenebilir, ancak genellikle bu problemlerin üstesinden gelmek için özel eğitime ihtiyaç duyarlar. Yetenekli ve üretken zihinlere sahip bu bireylerin öğrenmelerinde bir farklılık söz konusudur.

DİSLEKSİK BİREYLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ

Birçoğumuzda bu özelliklerin bir iki tanesi bulunur. Bu bizim de disleksik olduğumuz anlamına gelmez. Disleksik bir insan bu özelliklerin birçoğuna çok uzun süre sahip olan ve bunlardan ötürü öğrenme güçlüğü çeken kişidir.

KONUŞMA

– Konuşmayı geç öğrenme

– Kelimeleri telaffuz etmede güçlük çekme

– Kelimeleri ve yaşa uygun gramer kurallarını öğrenmede güçlük çekme

– Verilen görevleri yapmakta güçlük çekme

– Önce/sonra, sağ/sol vb. ifadeleri karıştırma

– Alfabeyi, tekerlemeleri ve şarkıları öğrenmede güçlük çekme

– Kavramları ve ilişkilerini anlamada güçlük çekme

– Kelime hatırlama ve sorunları isimlendirmede güçlük çekme

OKUMA

– Okumayı öğrenmede güçlük çekme

– Kafiyeli kelimeleri öğrenmede güçlük çekme

– Kelimelerdeki heceleri saymakta güçlük çekme

– Kelimelerdeki sesleri duymakta güçlük çekme

– Kelimelerdeki değişik sesleri ayırt etmede güçlük çekme

– Harflerin seslerini öğrenmede güçlük çekme

– Harflerin isimlerini ve şekillerini hatırlamada güçlük çekme

– Okurken ve yazarken kelimelerdeki harflerin yerlerini değiştirme

– Çok kullanılan kısa kelimeleri yanlış okumak veya hiç okumama

– Uzun kelimeleri okurken bocalama

– Sesli veya sessiz okumada, genellikle kelimeler düzgün okunamadığı için anlama güçlüğü çekme

– Yavaş ve güçlükle sesli okuma

YAZMA

– Düşünceler kağıda dökmekte güçlük çekme

– Çok fazla yazım hatası yapma

DİSLEKSİK BİREYLERDEKİ DİĞER ORTAK ÖZELLİKLER

– Renkleri, nesneleri ve harfleri sıralı bir şekilde isimlendirmede güçlük çekme

– Listeler, tarifler ve olayları hatırlamada güçlük çekme

– Kavramları öğrenmek için onları defalarca görmek veya duymak zorunda olma

– Görsel veya işitsel uyarıcılarla dikkatin dağılması

– Okuldaki yazılılarda ve testlerde sürekli düşüş

– Öğretmenlerin çocuk için sürekli “biraz daha çalışsa olacak” veya “çok tembel” demesi

– Akrabalarda da benzer durumların olması

DİĞER BENZER BOZUKLUKLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ

DİSGRAFİ (EL YAZISI)

– Kötü ve yavaş yazma

– Pasaklı ve düzensiz kağıtlar

– Bakarak yazmakta güçlük çekme

– Motor becerilerde zayıflık

– Harfleri yazmak için gerekli el hareketlerini unutma

DİSKALKULİ (MATEMATİK)

– Sayı saymakta sorunlar yaşama

– Rakamları yanlış okuma

– Matematik işlemlerini hatırlamada ve yapmaka güçlük çekme

– Matematik problemlerini bakarak yazmakta ve yazıları düzenlemede güçlük çekme

– Birçok işlem hatası yapma

– Matematik terimlerini ve kavramlarını akılda tutmakta güçlük çekme

HİPERAKTİVİTE VE DİKKAT BOZUKLUĞU

– Dikkatsizlik

– Değişken dikkat

– Dikkati bir noktada toplayamama

– Dürtüsellik (dikkat ile ilişkili)

– Hiperaktivite

DİSPRAKSİA (MOTOR BECERİLERİ)

– Beden hareketlerini planlarken ve koordine ederken güçlük çekme

– Sesleri çıkarmak için gerekli yüz kaslarını koordine etmede güçlük çekme

İDARİ FONKSİYONLAR/DÜZENLEME BECERİLERİ

– Kağıtları kaybetme

– Zayıf zaman kavramı

– Ödevleri unutma

– Dağınık masa

– Çok fazla veri karşısında yorulma

– Yavaş çalışma

ÇOCUĞUMUN NEYE İHTİYACI VAR?

Eğer çocuğunuz okumada güçlük çekiyorsa ve bu yukarıda anlatılan özelliklerden birçoğuna sahipse, bir an önce disleksi vb. bozukluklarla ilgili bir değerlendirmeye alınması gerekebilir.

Disleksi vb. rahatsızlıklar uygun eğitimle okumayı ve düzgün yazmayı öğrenebilir ve diğer problemlerden kurtulabilirler.

 Kaynak: Wikipedia

Öğrencilerimiz ile Kütahya Çini ve Seramikleri Müzesine Gittik

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu, 1980’li yıllarda Suna Kıraç’ın arzusu üzerine toplanmaya başlanmış ve yıllar içinde genişleyip zenginleşerek günümüze ulaşmıştır. Bugün bünyesinde çeşitli dönem ve türlerden 1000 civarında parcayı barındıran koleksiyon, Osmanlı kültürünün nispeten gölgede kalmış yaratıcılık alanını önemli örnekleriyle katetmekte ve özellikle 18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar uzanan bir zaman dilimi içinde Kütahya çini ve seramik sanatı gelişim çizgisinin, ayrıntılı bir biçimde izlenmesine olanak vermektedir.

Pera Müzesinde gerçekleşen programda öğrencilerimiz etkinlik atölyelerinde eğitmen eşliğinde figür çalışmaları yaptı.

 

Öğrencilerimiz ile Profilo’da eğlendik

Algı Özel Eğitim Merkezi’nden grup eğitim alan öğrencilerimiz ile Profilo AVM Oyun Parkında eğlendik. Çocuklarımızın gülümsemesi ailelelerimizin mutluluğu görülmeye değerdi.

“Engelli çocuk babası olmak” temalı etkinlikte öğrenci velilerimiz ödül aldı

IMG-20150624-WA0006Geçtiğimiz 20 Haziran 2015 günü Beylikdüzü Belediyesi Kültür Merkezi’nde Engelsiz Hayat Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen “Engelli çocuk babası olmak” temalı etkinlikte üç öğrencimizin babası “Örnek Baba” ödülü aldı.

Çocuklarimizdan Duygu Ece KÜÇÜKEL’in babasi Mustafa KÜÇÜKEL, Merve İRİCAN’ın babasi Erdogan İRİCAN, Mert KESER’in babasi Remzi KESER ödüle layık görüldü.

Etkinliğin temel amacı zihinsel engelli, ağır bedensel engelli ve otizmli çocuk sahibi babaların %50’den fazlasının çocukları ile ilgilenmemesine, ailesini terk etmesine, ötekileştirmesine ve eşinden boşanmasına dikkat çekmekti.

Türkiye genelinde farklı engel sınıflarından, engelli çocuğunu bırakmamış, onların hayata katılımı için mücadele eden 20 babaya çocuklarıyla ilgilendikleri için teşekkür plaketi verildi.

ALGI AİLESİ OLARAK KENDİLERİNİ BİZLERDE TEBRİK EDİYORUZ.

 

Sağlık Bakanlığı Zehirlenmeler Tanı ve Tedavi Rehberi

Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan Zehirlenmeler Tanı ve Tedavi Rehberi bilgilerinize sunulur.

Okumak İçin Tıklayınız. PDF

 

 

Oyun Çocukları’nın Beslenmesi

oyun-ve-çocuk“Çocuğum devamlı hastalanıyor, hemen hemen her ay antibiyotik kullanıyoruz, ne yapacağımızı şaşırdık” sözlerini sık sık duyar olduk. Evet, hayatında doktora gitmemiş insanların torunları, (daha doğrusu torun çocukları) yemekten çok antibiyotikle beslenir oldular. Eskiden bu kadar çok çeşitli ilaçlar yoktu. İlaçlar çoğaldıkça, mikroplar da direnç kazandılar. İlaç firmaları ile mikroplar arasında yarış hızla devam ederken, hastalıklar da artmaya ve can yakmaya devam ediyor.

Bir nesil önceki dedeler çok sağlıklı idi. Tereyağlı, yağlı kuzu eti, soğan, sarımsak, yoğurt yerler, tansiyon nedir bilmezlerdi. Bulgur pilavına ayran eşlik ederdi. O zamanlar iftar sofralarında kolalı içecekler yoktu. Şeker daha kanımıza girmemişti. Şimdiki dedeler ve büyük annelere baktığımızda, hemen hepsinde bir problem var. Ya dizlerinde derman kalmamıştır veya gözlerinin feri sönmüştür. İlla da kolesterol ve tansiyonla başları derttedir. Özellikle son 50 yılda bir salgın gibi artan hastalıkların temelinde, vücudumuzun milyonlarca yıldan beri alışık olduğu gıdaların yerine, zarar veren lezzetli gıdaların tüketilmesi yatıyor. Dede ile torunun hastalıklarının sebebi benzer olduğu halde, hekimlerin tetkik ve tedavi amaçlı yaklaşımları koruma tedbirlerinin önüne geçerek hastalıkların artmasına sebep oluyor.

Bir antibiyotik tedavisi sonunda zararlı bakteriyeller kadar bizim için önemli olan faydalı bakteriler de hayatlarını kaybediyorlar. Zararlı bakteriler her zaman yok olmuyorlar ve yeniden silahlanarak daha güçlü bir şekilde karşımıza çıkabiliyorlar.

ÇOCUKLARIMIZIN BÜNYESİNİN GÜÇLÜ OLMASI İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?

Bebek biyolojik olarak doğmadan önce anne ve babanın sağlıklı beslenmesi gerekir. Sağlıklı beslenmeyi trafik ışıkları ile şöyle özetleye biliriz.

Yeşil ışık : sebzeler (yarısı salata olarak ve patates hariç)

Az şekerli meyveler : (diyabetliler dikkat)

Et yumurta, balık, tavuk, ciğer

Kuruyemiş (tuzunu yıkayarak ve taze olanlar) kuru meyve (diyabetliler dikkat)

Zeytinyağı, tereyağı kefir ve kefirle mayalanmış ev yoğurdu, peynir.

Şekersiz içilen çay yeşil çay ve diğer bitkisel çaylar.

Emziren anneler için, keten tohumu semizotu siyah çekirdekli üzüm ceviz ve kefir çok faydalıdır.

*Bütün balıklar cıva zehirlenmesine sebep olabileceği için hamilelerin balık yememesi uygundur.

Sarı ışıktaki gıdalar ise şunlardır; tam buğday, tam çavdar ekmeği, buğday, yulaf, bulgur, kepekli pirinç, bakliyat, bunlardan yaptığımız makarna pilav gibi yemekler, şekerli meyveler fındık yağı bitter çikolata (haftada bir)

Bu gıdaları kilo fazlası olmayanlar günde bir porsiyon alabilirler.

Kırmızı ışıktaki gıdalar: bu gruptaki gıdalar, kan şekerini çok yükselterek insülin direncinin gelişmesine yol açar. Anormal bebek doğumlarına sebep olabilirler. Son yıllarda artan hastalıkların hemen hemen hepsinden sorumludurlar. Bebek anne karnına düşmeden 5-6 ay önce bu zararlı gıdaları terk etmek fazla kilolardan kurtulmak gereklidir.

Ayçiçeği, mısırözü, soya ve margarin gibi bitkisel yağlar Omega-6 bakımından zengindirler. Ucuz oldukları için çok kullanılırlar. Omega-6 aşırı alındığı zaman iltihabi hastalıklar ve alerjik hastalıklar damarlarda tıkanıklık, damar daralmaları ve anormal hücre artışı gelişir.

Şeker, süt dayanıklı yoğurtlar, şekerli yoğurtlar, meyve suları, kola, gazoz, fast food, cips, panço, gofret, sütlü çikolata, beyaz ekmek, un kullanarak yapılan her türlü gıdalar zararlıdırlar.

Çocukluk çağlarında görülen hastalıklar sadece enfeksiyonlarla sınırlı değildir. Alerjik hastalıklar, hiperaktivite, dikkat dağınıklığı, otizm, MS, miyopluk, reflü, şişmanlık, diş eti hastalıklar giderek artmaktadır.

Hava kirliliği, içme sularının ve denizlerin kirlenmesi, çocukların oyun hamuru adı altında kanserojen boyalarla oynamaları, katkılı ve alışkanlık yaratması için MSG gibi kimyasalların ilave edildiği hazır meyve suları, kek ve bisküvi çok zararlı gıdalarla beslenmeleri çocukların sağlığını bozmakta ve ileriki yıllarda daha çaresiz hastalıklara zemin hazırlamaktadır.

Anaokulları ve okullar öncelikle sağlıklı nesiller yetiştiren yuvalar olmalı. Anne ve babalarını dinlemeyen 2-7 yaş arasındaki çocuklar öğretmenlerini sevgi ve takdir’ini kazanmak için birbirleri ile yarışırlar. Bu dönemdeki alışkanlıklar kalıcı olabilir. Benzer beslenme evde büyükler tarafından da uygulanmalıdır. Anne ve baba kola içerken çocuğa kefir içiremezsiniz.

Anaokulu çocukları oyun hamuru yerine gerçek hamurla şekiller yapabilir, arpa, buğday, maş fasülyesi, yulaf, mercimek, kuru fasulye ve nohutları küçük saksılara veya pamuğa ekebilir. Her gün damlalıkla sular ve 8-10 cm uzunluğuna erişince bu filizleri salata olarak tüketebilirler.

Okullarda salata yeme alışkanlığı bu şekilde oyun ve faaliyet adı altında kolayca uygulanabilir.

ÖRNEK BESLENME: İçecek olarak her saat su verilmesi hastalıklara karşı en önemli tedbirdir. Arıtılmış su en uygun ve güvenli kaynaktır. Yemeklerle beraber öncelikle su daha az olmak üzere kefir ve ayran verilir. Taze sıkılmış meyve suları iyi bir tercih değildir çünkü faydalı özellikler posası ile çöpe gitmiştir sadece şekeri kalmıştır. Süt şekerine karşı tahammülsüzlük olduğu için süt yerine kefir, yoğurt ve ayran tercih edilmelidir.

Bütün peynir çeşitleri cazip şekillerde kesilerek verilebilir.

Tam buğday, organik ve altın ekmek en uygun seçeneklerdir. Halk ekmek satış noktalarından temin edilebilir.  Üzerine tereyağı sürülebilir. Haftada bir gün bal veya pekmez verilebilir. Reçel, nutella, şokella gibi zararlılardan uzak durmak gerekir.

Kendi yetiştirdikleri filizler salatalar diyete mutlaka ilave edilmeli ve özellikle önce yedirilmeli.

Haşlanmış yumurta veya omlet her gün verilmeli. Zeytinyağı veya tereyağı kullanılarak hazırlanmalı köri ve zerdeçal gibi çok faydalı baharatlar ilave edilmelidir.

Kuzu kıymasına maydanoz, kaya tuzu, sarımsak, soğan, köri, zerdeçal ve diğer baharatlar eklenerek köfte hazırlanabilir. Evde hazırlanan bu köfte ısıtılarak verilebilir. Hazır sucuk sosis ve salam verilmemeli.

Meyve kuru meyve kuruyemişler her gün verilmeli.

 

Uzm. Dr. Emin Mindan

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

En Değerli Organ

bagirsak“En değerli organ hangisidir?” diye sorulduğunda, çoğumuz kalp veya beyin diye cevap veririz. Aslında bütün organlarımız değerlidir ve kusursuz birer fabrika gibi çalışırlar. Vücudumuzda yaklaşık 10 trilyon hücre vardır. Her hücre besleyicileri alır, ortaya çıkan atık maddeleri atar ve ait olduğu organa hizmet eder.

Sağlıklı yaşamak için dışarıdan mutlaka almamız gereken besleyicilere elzem gıdalar diyoruz. Bunlar; Su, Omega-3 ve Omega-6 yağ asitleri, 8 aminoasit (çocuklar için 10), 12 vitamin, 14 mineral ve liflerdir. Son zamanlarda sebzelerde bulunan karetenoidler ve kefir’de bulunan probiyotikler de elzem gıdalar arasında zikredilmektedir.

Yaklaşık 5 milyon yıldan beri varlığını sürdüren atalarımız yukarıda saydığımız besleyicileri sebze, meyve ve av etiyle alıyorlardı.  Kemik kalınlığı ve kemik tümörleri bakımından atalarımızla mukayese edildiğimiz zaman kemiklerimizin inceldiğini ve atalarımızda kemik tümörlerinin yok denecek kadar az olduğunu görüyoruz.

Son yüzyılda sessiz ve yıkıcı hastalıklar yanardağ patlaması şeklinde arttı. Şişmanlık, diyabet, kalp-damar hastalıkları, kanser ve sinir sistemi hastalıkları adeta insanların kaderi haline geldi. Çocuklarda alerjik hastalıklar, otizm, hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı giderek artıyor hatta MS gibi 20-40 yaşlarında görülen hastalıklara çocukluk çağında sıklıkla rastlanıyor.

Bu hastalıların artmasının başlıca neden sebepleri beslenmemizdeki değişikliklerdir. Şekerli, unlu ve katkılı gıdaların aşırı tüketilmesi, ayçiçeği, mısırözü, soya ve margarinlerin Omega-3/ Omega-6 dengesini bozmasıdır.

Kısaca gıda zannederek aldığımız maddeler önce bağırsaklarımızı bozdu. Bağırsak geçirgenliğini arttırdı, kanımıza karışan sindirilmemiş maddeler, ağır metaller, katkı maddeleri organlarımıza zarar vermeye başladı.

Yukarıda belirttiğim gibi vücudumuzda 10 trilyon hücre var, bağırsaklarımızda ise 100 trilyon bakteri bizimle birlikte yaşar. Normal bağırsak florasında bu bakterilerin %90’ının probiyotik yani faydalı bakterilerden olması gerekir. Maalesef son yıllarda şekerli, unlu, katkılı gıdalar probiyotiklerin sayısını azaltmış ve zararlı bakterileri özellikle kandida isimli mantarı arttırmıştır. Antibiyotiklerin gereksiz kullanılması da bu durumu tetiklemiştir. Modern toplumlarda ve ülkemizdeki fast food alışkanlığı sonucu bağırsaklardaki olumsuz durum yaşam kalitesini düşürmüştür.

Kandida ağız, kulak, burun, boğaz, mide, bağırsak ve vajina gibi birçok organı etkileyebilir. Kabızlık, ishal, karın ağrısı, kolit, ağız kokusu, makat kaşıntısı, cinsel güçsüzlük, unutkanlık, depresyon, prostat iltihabı, aft, mide ekşimesi, boğaz ağrısı, gıcık öksürüğü, uyuşukluk, gece terlemesi, sivilce, kaşıntı, sinüzit, adet öncesi gerginliği, dilde yanma ve beyaz lekeler, aşırı yorgunluk, vajina iltihabı, artrit, idrar yolları iltihabı, hiperaktivite, kas ve eklem ağrıları Kandida enfeksiyonuna bağlı olabilir.

Bağırsaklarımızda Kandida’nın arttığını basit bir testler anlayabiliriz. Bir bardak içme suyuna aç karına tükürün ve 15 dakika izleyin. Eğer tükürük suyun üzerinde kalıyorsa sağlıklı bağırsak florasına sahipsiniz. Eğer tükürük dibe çöküyorsa, saçak gibi aşağıya iniyorsa, kar yağmış gibi oluyorsa veya suya rakı konmuş gibi bulanıyorsa kandida bağırsak floranızı bozmuş demektir.

Kefir en önemli probiyotik yani dost bakterilerin kaynağıdır. En az 2 su bardağı tüketilmelidir.  Evde de mayalanabilir. Ev yoğurdu faydalıdır fakat koloni yapmaz yani probiyotiklerin çoğalmasına yardım etmez. Boza, meyan kökü, şalgam ve geleneksel yöntemlerle yapılan turşular da probiyotiktir.

Sebzeler en önemli ptobiyotiklerdendir yani dost bakterileri beslerler. Sarımsak, soğan gibi sebzeler de bağırsaktaki kandidaları temizler. Kandida enfeksiyonuna karşı yukarıdaki gıdaları fazla tüketmek gerekir. Et, yumurta, kuruyemiş ve meyve gerektiği kadar yenmelidir. Tam tahıl ve bakliyat az tüketilmeli, şekerli, beyaz unlu, katkılı yiyecek ve içeceklerden mutlaka uzak durulmalıdır.

Doğal takviye olarak, kefir içmeyenler probiyotik kapsül alabilirler. Omega-3 herkesin alması gereken besleyicidir. Bağırsakta çözülen sarımsak kapsülleri ve çörekotu yağı Kandida enfeksiyonunda ektilidir.

Uzm. Dr. Emin Mindan

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

Bebeğin Anneden Beklentileri

bebekYıllarca bebeklerle anne ve babaları arasında tercüman olmaya çalıştım. Bu gün bir bebek olarak konuşuyorum.

Anneciğim ve babacığım, sizlerin karnınızda ufak birer yarım noktayım. Altı ay sonra biyolojik olarak doğmuş olacağım.

Son yıllarda 20 bebekten bir anormal doğuyor, sağlıklı olabilmem için sporcular gibi hazırlanın. Çünkü siz de hayatınızın golünü atacaksınız. Doğumsal hastalıkların hepsi genetik değil, yani kader değil. Siz nasıl yorgun, halsiz, rahatsız olabiliyorsanız yumurtalarınız da hastalanabiliyor. Bana sağlıklı bir miras için, önce siz sağlıklı olun, güzel görünün. Yumurta, et, sebze, meyve, kuruyemiş, ev yoğurdu ve kefir ile beslenin. Daha az olmak üzere tam tahıl, bakliyat, tereyağı ve zeytinyağı tüketin. Beyaz un, şeker, margarin, bitkisel yağlar ve katkılı gıdalardan uzak durun. Balıklar cıva ile zehirlendiği için yemeyin. Arıtılmış ve mineral ilave edilmiş su için. Klor arıtan duş başlığı kullanın, saçınızı boyatmayın. Sigara içilen ortamda durmayın. Cep telefonu ile konuşurken kulaklık takın. Uygun saatlerde güneşe çıkın. Açık havada yürüyüş yapın. Akıllı olmam için mutlaka Omega-3 alın. EPA ve DHA toplamı en az 1000 mg olsun. D vitamini, probiyotik, demir ve C vitaminini de unutmayın. Aspartam çok zararlıdır, en az 4000 üründe vardır. Layt (light), zero ve diyet ürünlerden uzak durun. Organik veya mevsiminde yetişen ürünleri tercih edin. Yemeklerinizi güveç kaplarında, cam veya çelik tencerelerde pişirin.

Hayata güçlü adım atabilmem için, normal doğum yapmaya çalışın. Mecbur kalmadıkça sezaryen olmayın. Doğum kanalından geçerken alacağım probiyotiklerden, beni mahrum bırakmayın. Doğumdan sonra ilk 15 dakikada emzirin daha sonra sırasıyla sebze çorbası, ev yoğurdu, yumurta ve çeşitli çorbalar verin. Meyve püresi ile en son tanıştırın ve ayrı bir öğün olarak vermeyin. Bir aylık olana kadar ağladıkça emzirin. Daha sonra emzirme aralığını uzatın. Karnım tok olsa da aranırım. Sakın mama vermeyin. Besledikten sonra gaz çıkarmak için vurmayın; canım acıyor, hafifçe sırtımı sıvazlayın. Yüksek sesle konuşmayın, dilinizi bilmiyorum. Sadece benim sesimi taklit edin. Bir gün sağa, ertesi gün sola yatırın. Başım ve kulaklarımın şekli bozulmasın. 2 aylık olunca dönüp düşebilirim. Sadece kendi yatağımda yatırın. 4 aylık olduğumda “ce oyunu” , 5 aylık iken “fış fış kayıkçı” oynayın. Televizyon karşısında yedirmeyin, acıktığımda besleyin. Açık havaya ve güneşe çıkarın, koruyucu kullanmayın. D vitamini ile beni güçlendirin. Her gün banyo yaptırın. Islak mendilleri kullanmayın.

Nasıl olmamı istiyorsanız siz öyle olun. Hatalarım olabilir yargılamayın. Sizler dizi seyrederken benim kitap okumamı beklemeyin. Benim yanımda tartışmayın. İkinizi de çok seviyorum. Herkes biraz gri’dir. Yeter ki birbirinizi karartmayın. Başım terliyorsa ve geceler sık uyanıyorsam, geceleri ve sabah uyandığımda öksürüyorsam, hemen ilaç vermeyin, gece verdiğiniz sütü kesin. Dişlerim çürümesin diye flor vermeyin. Eğer çürürse Amalgam’la doldurmayın. Cıva ve bakır bana zarar verir. Otizmli olurum, hiperaktif olurum, yorulursunuz.

Anneciğim!

Doğum öncesinde aldığınız tedbirlere rağmen, engelli doğabilirim.  İşitme, görme, yürüme şansım olmayabilir. Ayşe Teyzem “Bu çocuk beş yaşına geldi, bir kere bile anne demedi mi?” diye sorabilir. İncinmeyin! Siz nasıl galaksilerde çay içmeyi özlemiyorsanız, ben de koşmayı, yüzmeyi önemsemiyorum. Sizi gördüğümde ve size sarıldığımda herkesten mutlu oluyorum. Sizin sevginiz bana yetiyor, başka bir şey istemiyorum. Sizi bütün benliğimle yaşıyorum. Ayşe Teyzem belki duymuyor ama sizi çok sevdiğimi milyonlarca kez söylüyorum. Koşmayı, yüzmeyi hatta uçmayı sonsuzluğa bıraktım. Size yakın olmak bana yetiyor. Biliyorum, çok yoruluyorsunuz. Bu yüzden siz çok yaşlanmadan, gücünüzü kaybetmeden yanınızdan ayrılıyorum. Size duyduğum sevgiyi ve minnettarlığımı, sonsuzlukta güzel kokulu güllerle anlatacağım. Ellerinizden öpüyorum. Bütün anne ve babalara saygılarımı sunuyorum.

Uzm. Dr. Emin Mindan

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

2011 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Oditoryumu’ndaki Konuşmasından             

Özel Eğitimde Kardeş Etkileşimi

ALGIOZELEGITIM.Öğrencilerimizden Oğuzhan’ın kardeşiyle oyun becerisi gelişmesi için ; özel eğitim seansından yapılandırılmamış spontan çekilmiş bir kesit..kardeş etkileşimi çok önemlidir ve özel eğitimde mutlaka yer almalıdır. Eğitimcimiz Vefa Bilici’ye teşekkürler..