Bir Köşe Yazarından Özel Çocuklar ve Annelerine

23545Anneler Günü’nü kutlamak için bir araya gelmişlerdi. Onlara bakanlara, farklı düşünenlere ve hayata inat hep bir arada olacaklarının sinyallerini veriyorlardı.

Mutluydu onlar, mutlu oldukları gözlerinden okunuyordu. Çünkü yürekleri pırıl pırıl, tertemizdi. Etkinlik başlamadan bir de minicik Gamze o büyük yüreğiyle çalan şarkılara öyle bir eşlik ediyordu ki, maskotu olmuştu resmen Anneler Günü’nün. Ömer’le konuştum bir de program başlamadan, ön tarafta oturmaktan sıkılmış ve en arkada biraz dinlenmeyi seçmişti, “Annen nerede senin?” diye sordum, “Bak, önde” dedi, yanlış tarafa baktığımı anladı ve o kadar kibar bir sesle “Yanlış tarafa bakıyorsun, bak ön tarafta arkadaşlarıyla konuşuyor” dedi. Tam o sırada annesi fark etti Ömer’in arkada oturduğunu, “Gel annecim yanıma” dedi. Ömer de hiç ikiletmeden gitti, annesinin yanına oturdu.

O kadar bütünleşmiş ki oradaki insanlar, dertleri aynı çünkü aslında dert demek yanlış. Amaçları aynı onların, onlar “amaç arkadaşları” olmuşlar artık. Kapıdan biri giriyor ve içeride oturanlar sanki orası onların kendi evleriymiş gibi ayağa kalkıyorlar, onları sıcacık kucakları ile karşılıyorlar. Çocuklar deseniz, annelerinin yanında oturmuşlar, sessizce annelerini üzmeden sahneye çıkacakları vakti bekliyorlar. Kimlerden mi bahsediyorum? Özel çocuklarımızdan, ben onlara engelli denmesini kabul etmiyorum. Sakat ve özürlü denmesi de kanıma dokunuyor. Özürlü ne demek, kim çıkarmış ki bu lafı? Onların özürlük bir durumu yok ki. Bizim var onlardan özür dilememiz gereken yerler. Toplumsal yaşantıyı onlara göre uyduramadığımız için özür dilemeliyiz mesela, sokakta rahat yürüyemedikleri için özür dilemeliyiz, etrafta onların ne kadar narin olduklarını bilmeden onlara tuhaf tuhaf bakan, annelerinin canını acıtan insanlar için özür dilemeliyiz, okullarını hala bir düzene oturtamadığımız için özür dilemeliyiz. Ama kim yapacak ki bunları? 3-5 kişi yetmez, toplumun çoğunluğu gerekir onlar için. Onlar kadar samimi olabilmek için, toplumun daha çok bilinçlenmesine ihtiyaç var.

Benim çocuklarım, benim annelerim

Deniz Yıldızı Zihinsel Engelliler Derneği onlarla bir araya gelmemi sağladı. Anneler Günü kutlaması için Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nda buluştu o özel çocuklar ve özel anneler. Etkinliğin adı “Ben Anneyim” ama bence “Ben Özel Bir Anneyim” olmalıydı. Onlar gerçekten özeldi çünkü. Bu duygularını da konuşurken ağlamalarında daha da çok belli ettiler. Önce kürsüye derneğin başkanı Emine Alp Kahraman çıktı. Böyle güçlü kadınları görmeyi her zaman için çok sevmişimdir. Emine Hanım’ın sesi o kadar gür çıkıyordu ki, kendi normal çocuklara sahip olmasına rağmen o kadar benimsemişti ki o özel insanları. “Ben anneliği onlardan öğrendim” derken de anlatıyordu zaten onları nasıl benimsediğini. “Benim çocuklarım, benim annelerim” diye o kadar gür ve içten konuşuyordu ki, “Benim annelerime ses verin, benim annelerimi anlayın, benim annelerime yardım edin” diye. Özel çocuklara tepkilerin nasıl olduğundan, bu annelerin o tepkilerle nasıl başa çıktığından bahsetti Kahraman; “Ben iki sağlam çocuk annesi bir özel eğitim öğretmeniyim. Benim annelerim her şeyden daha kıymetli. Rehabilitasyon zamanları, bu özel çocukların yetişmesi zor ve sabırlı bir zaman gerektiriyor. Çocukla devamlı ilgilenmek gerekiyor. Çocukların çok sorunu var. Çocukları belirlediğimiz yolda yürütebilmek için çalışıyoruz. Daha 6 aylık bir derneğiz ve çok yol kattettik. Her kadın yaradılışının farkında olmak zorunda. Biz kadın olarak sadece kendimizi düşünmek üzere yaratılmadık. İnsansak, hele bir de kadınsak, bir de anneysek herkese bakmamız gerekiyor. Lütfen benim annelerime ve çocuklarıma güç verin”

 

O çocuk senin de olabilirdi

“Kaynaştırma eğitimi var ama ya öğretmen istemiyor bu özel çocukları ya da diğer veliler. Servislerde bile sorun çıkıyor. Engelli çocukların hakları için bir araya gelmeyen kadınlar engelli çocukları normal çocuklarla aynı servise almamak için bir araya gelip imza topluyorlar. Bunu vicdanınıza bir sorun. O engelli çocuk senin de olabilirdi. Böyle olaylar görünce bazen kadın olmaktan utanıyorum. Yazarkasanın sesinden beyni uğuldayan çocuğun annesi sen de olabilirdin. İki çocuk büyüttüm, ben anneliği bu annelerden öğrendim. Bizim en büyük derdimiz çocuklarımızın ateşinin 39 dereceye çıkmasıyken bu kadınların neler yaşadığını siz düşünün.” dedi Kahraman sanki kendi çocuklarıymış da o çekmiş tüm acıları.

Damdan Düşen Bireyler

Özel anneler çıktılar kürsüye sonra bir bir, ne yaşadıklarını, nasıl yaşadıklarını, kim için yaşadıklarını anlattılar ağlayarak özel çocuklarının karşısında.   Engelli Ozan’ın annesi Ayşe Sunay, kızı 5 yaşındayken oğluna hamile kaldığını belirterek gözyaşları içinde yaşadığı sıkıntıları anlattı: “Down sendromlu bir çocuğun var dediler. Her sıkıntıyı beraber yaşadık. Biz sevinçlerimizi hep birlikte yaşayalım. Damdan düşen bireyler olarak damdan düşenlerin yanında olacağız.”  Ayşe Anne, o kadar doğru söylemişti ki; damdan düşen bireyler damdan düşenlere yardım etmeliydi. Ama sadece damdan düşenlerle olmazdı bu iş, herkes gerekiyordu bu iş için.

“Ben Emirhan’ın annesiyim”

Emirhan’ın annesi Aysun Günaydın, “Salonda hep anneler var, keşke biraz babalar da olsaydı. 47 yaşında 3 çocuk annesiyim. Ama ben diğer çocuklarımdan çok Emirhan’ın annesiyim. Ben onun gözyaşları, onun hayalleri oldum. 35 yaşındayken engelli bir çocuk doğuracağımı öğrendim. Spina bifida denen bir hastalıktı bu ve doktorlar bana zaten 2 çocuğa sahip olduğumu üçüncüye hiç gerek olmadığını söyleyerek aldırmam gerektiğini söylediler ama ben Emirhan’ı dünyaya getirmekten hiç pişman olmadım. Benim için her şeyin cevabı onun yüreğiydi. Emirhan bunları senin yanında anlattığım için özür dilerim.” diyerek Emirhan’a ne kadar değer verdiğini belirtiyordu. Hangi anne evlatlarını birbirinden ayırırdı ki? O ayırıyordu işte, “Ben Emirhanımın annesiyim” diyordu.

“Niye Ben?” dedim

Down sendromlu bir başka çocuk annesi Nihal Deniz, engelli çocuğu olduğunu öğrenince çok şaşırdığını belirterek “Niye ben? dedim. Herkes birbirinden sakladı önce bu durumu, ben çocuğum biraz büyüyünce ev ve hastane arasında gidip gelmeye başladım. Çünkü kimsenin bana soru sormasını istemiyordum. Ertunç şu an 24 yaşında ve o benim her şeyim, o çok özel biri. Ertunç seni çok seviyorum” diyerek gözyaşlarını tutamadı. Ertunç’un o anda annesine öyle bir bakışı vardı ki nasıl özel biri olduğunu belli ediyordu. Ertunç özeldi, bembeyaz gömleğinin içinde askerliğini de yapmış tertemiz bir delikanlıydı. Ve şanslıydı Ertunç da diğer çocuklar gibi iyi bir anneye sahip olduğu için.

Oğlum beni hatırlasın

Semra Şahin çocuğunun yaşadığı birçok sıkıntıyı anlatarak “Denize düşen yılana sarılır dedim ve gitmediğim hoca kalmadı ama çok yanlış yaptığımı anladım. Oğlum bir sürü hastalık geçirdi. 4 ay önce de şeker komasına girdi. Ama yine de şanslıyım” diyerek “Oğlum Beni Hatırlasın” diye bir şiir okudu. Semra Anne’nin oğlu belki de diğer çocuklardan daha çok hastalık yaşamıştı ve hala da yaşıyordu. Annesi hep yanındaydı ama hastalıklarla boğuşuyordu o, daha 4 ay önce de komaya girmişti. O bir anneydi, sevgi dolu bir anne ve vazgeçemezdi oğlundan. “Ben giderim adım kalır/ oğlum beni hatırlasın” diye başladı mısralarına. Oğlu onu hiç unutmayacaktı ki…

Umudu olan anneler

Alphin’in annesi Emine Türe, otizmin tek ilacının eğitim olduğunu belirterek “Kimse doğarken hayatını seçemez. Hayalleri olamayan umudu olan bir anneyim. Oğlum kreşe, anaokuluna alınmadı belli dönemler, bu benim çok zoruma gitti. Arkadaşım bile oğlum okuldayken beni çaya çağırmak istedi. Bu çok kötü.” dedi. Evet, bu normal çocuklara sahip olan annelerin de başına gelir. Komşu çağırmak ister ama çocuk yaramazdır. Ev dağılmadın diye de istemez komşunun da komşu çocuğunun da gelmemesini. Bu Emine Anne’nin de başına gelmişti işte. Oğlu evde yokken komşusu onu seviyor, oğlu varken sevmiyordu. Bu çıkıyordu buradan. Olsun, çağırmasın komşusu, Emine Anne’nin umudu vardı. Alphin’i vardı onun.

Onlar Melek Büyütüyorlar

7 yaşındaki down sendromlu Oytun’un annesi Hale Kadıoğlu, “Oytun benim öğretmenim oldu. Etrafımdaki renkleri görebiliyorum artık.” diyerek Oytun’un “Önce ben” demeyi öğrettiğini anlattı.   Sinem’in annesi Yasemin Bakıcı da kızıyla beraber çok zor günler geçirdiğini belirterek “Bizler birer melek büyütüyoruz.” dedi.  Özel çocuklardan Gamze Güneypınar, Ömer Fatih Büyükçolak, Emirhan Günaydın, Ayşegül Kara etkinlikte şiir okudu. Şiir okurken zor anlar geçiren çocuklar salonda yükselen alkışlarla kendilerini toparlayıp daha gür bir sesle şiirlerini bitirdi. Ömer Fatih’in şiirini bitirdikten sonra “Ben de bir engelliyim” demesi üzerine salonda alkış koptu. Annemize Türkü ile son bulan etkinlikte özel çocuk Gamze mutlu kahkahaları ve oynaması ile dikkat çekti.

Özel Çocuklar

Ayşegül tertemiz bir kızdı, özeldi o da ama farklı değildi. Ayakta duruyordu dimdik, sesi de gür çıkıyordu. Gamze bembeyaz bir elbiseyle nasıl temiz bir insan olduğunu gösterdi herkese. Sahneye çıkmadan önce bana poz vermeyi de unutmadı. Annesi onu kollarının arasına almıştı ve mutluydu Gamze. Ömer Fatih, bilinçli bir çocuktu, annesi de öyle. “Ben de bir engelliyim” derken üzülmüyordu Ömer Fatih, daha da özel olduğunu biliyordu. Emirhan’ın gözleri de aklımdan çıkmıyor benim. Şiir okurken gözyaşlarına boğuldu Emirhan. Annesi yanında, sahnedeydi. Anne ile ilgili bir şiir okuyordu, ağlamaması imkânsızdı Emirhan’ın. Bir an ben de onun annesi olduğumu sandım, gidip gözyaşlarını silmek istedim ama sahnedeydi Emirhan ve beni hiç tanımıyordu. Yabancı birinin bana dokunmasını istemezken ben Emirhan’a böyle bir şey yapamazdım ama o gözleri hiç unutmayacağım. O kararlı, her şeyi bilen bakışlarını. Ve küçük Gamze… Küçük diyorum çünkü yaşına göre küçük ama bir o kadar da büyük. Tüm salonu o coşturdu. O kadar eğlenceli bir kız ki. Ona bakan tüm sıkıntılarından kurtulur. Şarkılara eşlik etmesi, elleriyle tempo tutması, şen kahkahaları ile o kadar özel ki.

Onların farkında olun!

Daha çok farkındalık istiyor o özel çocuklar. “Toplum bizim farkımıza varsın, bu toplumun bir parçası olduğumuzu unutmasınlar” istiyorlar. Haklılar da. Kaldırımlardan tutun da, kamu kurumlarına kadar Ordu’da birçok yer onlara göre düzenlenmiyor. İnsanlar bile farklı bakıyor, onların özel olduklarını bilmiyorlar çünkü. En azından bu yazıyı okuduktan sonra etrafınıza biraz daha dikkatli bakın olur mu? Onlar engelli değil, sakat ya da özürlü hiç ama hiç değil, onlar “ÖZEL”. Ve siz de özel olabilirsiniz ya da özel biri sizin de yakınınızda vardır. O yüzden onların bu toplumun bir parçası hatta en önemli parçaları olduklarını hiç ama hiç unutmayın.  Bir mutlu gülüş, içten ve anlamlı bir bakış onlar için çok önemli. Onlar farklı olmak istemiyor, farklarında olunmasını istiyorlar. Onların farkında olun!

Kaynak:ORDU HAYAT/ Yazar: Tuğçe Bağdatlıoğlu