Özel Gereksinimli Çocuklara Ölümü Anlatmak

Ölüm, kavram olarak her yaşta insanı derinden etkileyen soyut bir gerçekliktir. Ölüm karşısında her insan mutlaka bir şeyler hisseder ve hislerini farklı şekillerde ortaya koyar.Söz konusu çocuklar olduğunda ise ölüm konusunu açıklamak oldukça güç bir iş gibi gelir.

Çocukların ölüm kavramına bakış açıları yaşlarına göre değişmektedir. Ölümü algılamak ve kabullenmek için belli bir olgunlukta olmak gerekir ki bu yaş aslında tam olarak 11 civarıdır diyebiliriz çünkü; çocukların soyut düşünme becerileri 11 yaş civarında gelişir ve çocuk, ölen bir bireyin sonsuzluğa gittiğini, ölüm denen olgunun yokluk olduğunu ve yokluğun ne olduğunu anlayabilir. Ancak bunun dışında genel bir yaş sırası ile ölümü algılayışları yazının ilerleyen bölümlerinde anlatılacaktır.

Bizim merkezimizde çalıştığımız özel çocuklarımızın ölüme bakışlarına gelince: çocuklarımızın her biri birbirinden farklıdır. Kimi otizmli, kimi zihinsel engelli kimi down sendromu vs.. bizlerden onlara ölümü anlatış şeklimizin farklı olması beklenir genelde oysa hiç de farklı değildir. Onlar da hissiyatları oldukça kuvvetli, hayatlarındaki değişiklikleri, eksiklikleri fark edebilen ve bilmeye hakkı olan bireylerdir.

Ölüm çoğu zaman bir yakının kaybında gündeme gelir ve ardından bazen çocuğun ruh halini etkileyen bir problem olarak ölüm kaygısı adı altında ortaya çıkabilir. Daha öncede bahsettiğim gibi genel olarak çocukların yaşlarına göre ölümü algılayışlarını ele alalım: 2-3 yaş için: Ölüm, uzun bir uykudur, ölen kişinin hep bir gün uyanacağını düşünür. 4-5 yaş çocuğu ölümü kabullenmeye başlar,ancak ara  ara giden kişiyi özler ve tepkisini ortaya koyabilir. 5 yaş üstü ise ölen bireyin bir daha gelmeyeceğini farkındadır ancak soyut düşünce tam olarak oluşmamıştır. Dolayısıyla o da ölüm kavramını çok netleştirememiştir.

Çalıştığımız otizmli,  zeka geriliği yaşayan vs.. gibi çocuklarımız “soyut” düşünme yeteneğine sahip olmadıkları veya soyut düşünmekte zorlandıkları  için  “ölüm”  kavramını net ve kısa bir şekilde açıklamamız gerektiğinden bahsetmiştik.Çocuklarımıza ölüm olayını anlatırken, daha olmadan önce  yaş düzeyine uygun bir açıklama yapmak ve sorularını cevaplandırmak onun ölümü hayatın bir parçası olarak algılayabilmesine yardımcı olacaktır.  Ancak hepimizin farkında olmadan yaptıkları hatalı açıklamalara bakacak olursak:

  • Ölümü uyku ile eşleştirmememiz gerekir: Ölen kişinin uyuduğunu ve bir süre sonra uyanacağını düşünür.
  • Ölümü yolculuk ile eşleştirmememiz gerekir: Ölen kişi uzun bir yolculuğa gitmiştir ve elbet bir gün dönecektir.
  • Ölümü hastalık ile eşleştirmememiz gerekir: Ölen kişi her insan gibi hastalanmıştır ve elbet bir gün iyileşecektir.
  • Ölümü yaşlı insanlarla eşleştirmememiz gerekir: Bu durumda da çocuklar her yaşlı bireyin ölmesi gerektiğini düşünür.

Ölüm’ü nasıl anlatmamamız gerektiğinden bahsettik ancak nasıl anlatmak gerektiğimize gelince: ölüm en kısa ve net anlatımıyla artık hayatta olmamaktır denilebilir. Bir takım somut benzetmelerle çocuğun kafasında canlandırmasına yardımcı olunabilir. Bu benzetmeler: “toprakta yetişen bir bitki bir süre sonra sararabilir, solabilir ve sonunda artık nefes alamaz, işte insanlar da bazen artık nefes alamazlar ve aramızdan ayrılırlar.” vb.  veya  “hani hayvanlarda bazen hastalanıyorlar ve biz onları bir daha göremiyoruz ölüyorlar, işte insanlarda bazen hastalanır ve aramızdan ayrılırlar” gibi kısa ve net açıklamalar yapmamız yeterli olacaktır.

Ölüm konusunda bir diğer önemli nokta çocukların, ölen kişiyi bir daha göremeyeceklerini bilmeleridir. “Biliyorum onu çok özlüyorsun, bizler de onu çok özleyeceğiz ama artık o bizimle olmayacak onu göremeyeceğiz.” Gibi kararlı ve kısa açıklamalarla çocuğun düşüncesinin netleşmesine yardımcı olmalıyız.

Ölümle ilgili olarak cenaze merasimleri veya mevlütler gibi geleneklerimizde çocuklarımızın ne kadar yer alması gerektiği ile ilgili olarak da şunu söyleyebiliriz ki: çocuklarımızın özel gereksinimli olsa da olmasa da özellikle “6” yaş öncesinde cenaze, gömme vs.. gibi törenlere katılması pek doğru karşılanmaz. Çünkü, çocuklarımızın hayal güçleri oldukça geniş olduğundan ve soyut düşünme yetenekleri gelişmediğinden çocuk için  travmatik bir süreç olabilir ve ilerleyen yaşlarda baş etmesi daha güç bir hal alabilir. Ancak bu çocuklarımıza her şeyin yolunda gittiği, hiçbir üzüntü olmadığını yansıtın demek olmuyor. İkisi arasındaki dengeyi çok iyi ayarlamak önemlidir. Çocuklarımız, özellikle yaygın gelişimsel bozukluk yelpazesi altında yer alan  çocuklarımız bizlere göre çok daha hassas ve hissiyatlıdırlar   Dolayısıyla tabi ki bir yas durumunu fark edeceklerdir. Bu gibi durumlar da bizler onlara şöyle bir açıklama yapabiliriz: “ “…….”, öldüğü için çok üzgünüz ve onun için şu anda ağlıyoruz, sen de üzüldüğün zaman ağlamak istiyorsan ağlayabilirsin bu normal bir şeydir, zamanla daha az üzüleceğiz ve ağlamamız bitecek.”, bizler bu konu ile ilgili gerekli kısa ve net açıklamamızı çocuklarımıza yapalım daha sonrasında kafasında bazı şeyler şekillenmeye başlayacaktır.

Son olarak yazımızla ilgili önemli noktalardan tekrar bahsetmemiz gerekirse: Çocuklarımızın özel ama diğer normal gelişim gösteren bireyler kadar hassas olduklarını unutmayalım ve aynı hassasiyeti bizler de onlara gösterelim, çocuklarımızın sordukları sorulara anında, kısa ve net açıklamalar yapalım, çocuklarımızın duygularını anlamaya ve onlara yansıtmaya çalışalım.

 Psikolog

                                                                                                                            Özge HOŞGÖR